DENİZDE ÇATIŞMAYI/ÇATMAYI HUKUKİ BOYUTTAN DEĞERLENDİRMEK

DENİZDE ÇATIŞMAYI/ÇATMAYI HUKUKİ BOYUTTAN DEĞERLENDİRMEK

Son yıllarda ivmeli şekilde denizlerde ve okyanuslarda meydana gelen kazaların artışını hep birlikte gözlemlemekteyiz.

Öncelikle; gerek mesleki, gerek öğrenim, gerekse merak düzeyinde denizciliğe yolu uğramış her kişinin ilgi alanına girecek bir konu olan “Denizde Çatma”nın birçok boyuttan değerlendirmesinin yapılabileceğini belirtmek isteriz. Ancak bu yazımızdaki amaç çatma kavramının hukuk dünyasında yarattığı durumu siz okuyuculara temel olarak aktarabilmektir. Bir dizi halinde sürmesini planladığımız yazımızın bu sayıdaki kısmında çatmanın hukuken ne anlama geldiğini, niteliğini ve unsurlarını açıklamaya gayret göstereceğiz. Genel olarak yazı dizimiz tamamlandığında ise amacımızın okuyucuların bireysel olarak karşılaştığı muhtemel denizde çatma olaylarında sorumluluğun ve zararın en aza indirilmesi için neler yapabileceği konusunda bilgi sahibi olabilmesini sağlamak olduğunu belirtmek isteriz.

Son yıllarda ivmeli şekilde denizlerde ve okyanuslarda meydana gelen kazaların artışını hep birlikte gözlemlemekteyiz. Bu kazaların kimi zaman limanlarda, kimi zaman boğaz geçişlerinde kimi zaman ise kanallarda olduğuna tanıklık ettiğimiz süreçler de yaşadık. Hatta insanoğlunun denizlere meydan okumak için inşa ettiği gemilerin, tarihin en büyük felaketlerinden bazılarını da beraberinde getirdiğine birçok haber kaynağından ulaşabilmekteyiz.

Örneklendirmek gerekirse; tarihin en eski deniz faciasının, MÖ 256 yılında Akdeniz’de yaşandığı düşünülmektedir. Roma İmparatorluğu ve Kartaca arasındaki PÖN savaşları sırasında Afrika’dan dönen Roma Filosu Akdeniz’de fırtınaya yakalanarak yok olmuştur. Faciada yaklaşık 90000 Romalının öldüğü de tahminler arasında yer almaktadır. Bu örneğin yazımıza hasıl olmasındaki nedeni açıklamak da pek tabii gerekmekte: Binyıllardır var olan denizcilik serüveni bugün devam etmekte olduğu gibi, yarın belki de binler yıl sonra da devam edecek gibi gözükmekte. Hatta yakın tarihimize de baktığımızda Üsküdar Faciası (1958) olarak bilinen 272 kişinin hayatını kaybettiği kaza İzmit Körfezinde Üsküdar Feribotu’nun lodosa yakalanmasıyla yaşanmıştı. Bunun gibi kayıtlara geçen deniz kazalarının büyüklüğü genelde can kaybıyla açıklanmış, bu sebebe dayalı tarihte yerini gündem olarak oturtmuştur.

Ancak tarihin gündelik hayattan kopan da bir yanı bulunmaktadır. Bunu gözardı etmek günümüz denizcileri ve deniz ticareti dünyası açısından mümkün olmayan bir pozisyon olacaktır. Deniz kazaları gerek can kaybı gerekse maddi kayıplar neticesinde, hukuki boyutta çeşitli tazminlere konu olmaktadır. Faciaların insani boyutlarının yanı sıra büyük maddi külfetleri beraberinde getirdiği unutulmamalıdır. Kaldı ki doğa faciaları olsun, can kayıpları olsun tüm olumsuzluklar neticesini hukukta çoğunlukla maddi bir tazmine bırakmaktadır. Hem yaralananların şahsen hem can kaybı yaşayanların yakınlarının az da olsa tatmini, hem de maddi kayıp yaşayan gerçek ve tüzel kişilerin tamamen tatminini sağlayabilmek ancak bugünün hukuk normlarıyla mümkün olmaktadır. Bu nedenle en küçüğünden en büyüğüne kadar neredeyse tüm deniz olaylarının hukuk dünyasında doğurduğu bir sonuç bulunmaktadır. Bu sonuçların profesyonel hukuk yardımıyla kontrolde tutulması gereğinin yanısıra denizcilik alanında faaliyet yürüten tüm profesyonellerin, temel de olsa bu konularda hukuki alt yapıya sahip olması gerektiği kanaatindeyiz.

Hukuk ve Denizcilik disiplinleri birbirlerinden ayrı olsalar da tarihler öncesi dönemlerden var olmanın bir ortaklığını yaşamaktadırlar. Bu süreç boyunca da birbirlerinden etkilenmişler ve hatta denizcilik disiplini, hukuk disiplinini klasik hukuk görüşünden hep bir adım uzaklaştırarak kendine farklı bir yer edinmiştir. Bu yazımızda da günümüz hukuk kurallarınca, deniz kazalarının yalnızca bir parçasını oluşturan Denizde Çatma Hukuku olarak adlandırabileceğimiz kısma özetle değineceğiz.

Çatma/Çatışma hukuken nedir?

Bir denizcilik terimi olan çatma/çatışma aynı zamanda bir ticaret hukuku terimi olarak da hukukumuzda yerini almaktadır. (Her ne kadar birlikte lafzını geçiriyor olsak da çatma ve çatışmanın hukuk dünyasındaki farkına da değineceğiz.) 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu hükümleri gereğince, çatma kavramı, aralarında sözleşme veya borç ilişkisi bulunmayan iki veya daha fazla geminin çarpışması olarak tanımlanmıştır. Çatışma ise hukuken çatmanın bir unsuru olan çarpışmayı tanımlamaktadır. Her çatışma çatma olmamakla birlikte, çatışmasız bir çatma hukuken doğamayacaktır. Karşılaştırmalı Hukuka baktığımızda da bu kavramların temel olarak değişmediği görülmektedir. Kaldı ki Uluslararası sularda gerçekleşecek tüm uyuşmazlıkların yabancılık unsuru taşıma ihtimali çok yüksekken, Ulusal sularda da bu ihtimal oldukça fazladır. Bu duruma başka ülkelerin Ulusal sularının dahil olduğunu söylemek de yanlış olmayacaktır. 1910 Bürüksel Sözleşmesinde çatma kavramı; “deniz gemileri arasında veya deniz gemileri ile iç su gemileri arasında meydana gelen çarpışma” olarak tanımlanırken 1987 Lisbon maddelerine baktığımızda ise “gerçek bir temas meydana gelmemiş olsa bile iki veya daha fazla geminin dahil olduğu zayi veya hasarın meydana geldiği herhangi bir kaza” şeklinde tanımlanmıştır. Yapılan tüm tanımlamalarla birlikte, çatmayı “iki geminin çarpışması veya biri nedeniyle diğer geminin dolaylı olarak karaya oturması veya başka bir nesneye çarpması” olarak açıklayabiliriz.

Çatmanın hukuki niteliği nedir?

Öncelikle belirtmek gerekir ki; çatma kavramı haksız fiilin özel bir halidir. Başta Türk Ticaret Kanununu uygulanacak, hüküm bulunmaması halinde de Türk Borçlar Kanunu hükümleri uygulama alanı bulacaktır. Kusur kavramı, fiilin hukuk dünyasında doğuracağı sonuç açısından en önemli yeri tutacak ve özellikle kast, ağır ihmal ve ihmal durumları değerlendirmeyi kökten etkileyecektir. Sorumluluk doğumu bu değerlendirmeler ışığında oluşacaktır.

Çatma kavramı Türk Ticaret Kanununda düzenlendiği için “ticari iş” olarak nitelendirilmektedir. Bunu şu şekilde de açıklayabiliriz: Çatmaya konu olmuş gemilerin ticari unsurlar olup olmamasına bakılmaksızın çatma fiili hukuk aleminde “ticari iş” sıfatıyla anlam bulur. Yani bir tarafın temerrüdü ve/veya bir tarafın hakları ticari işe bağlanan hukuki sonuçlar çerçevesinde doğar.

Aynı zamanda çatma fiilinin gerçekleşebilmesi açısından nitelendirilen tüm unsurların oluşması gerekmektedir. Bu unsurlar; *birden çok geminin varlığı, *gemilerin çatışması, *çatma ortamı, *zararın varlığı, *gemilerin birbirinden bağımsız olmasıdır. Hukuken çatmanın var olabilmesi bu unsurların teker teker tamamının bir fiilde bulunmasını gerektirir.

Bu yazımızda temel olarak hukuki boyutta anlamını ve niteliğini açıkladığımız “çatma” kavramına yazı dizimizin devamında unsurlarının açıklanması, zarar çeşitleri ve zarar sorumluluklarının neler olduğuyla devam edeceğiz.

Baturay Aksoy kimdir?

Deniz Kuvvetleri Komutanlığı bünyesinde Güverte Bölümü mezunu olarak çeşitli gemilerde ve Seyir Hidrografi ve Oşinografi Dairesi Başkanlığında astsubay rütbesiyle görev alan AKSOY, bu süreçte Sakarya Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsünde İstatistiksel Kalite Yönetimi Yüksek Lisansını “Denizcilik Eğitimlerinde Kalite Standartları” projesiyle tamamlamış, yine bu süreçte girdiği İstanbul Medipol Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun olmuştur. İMÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk Doktora programında öğrenimi devam etmekte olan AKSOY halihazırda Kurucu Avukatlığını üstlendiği OLBERS Hukuk Bürosunda Deniz Ticaret ve Deniz İş Hukuku başta olmak üzere Özel Hukuk alanında ekibiyle birlikte Avukatlık ve Danışmanlık hizmetleri kapsamında çalışmalarını sürdürmektedir.