NAVLUN ÇAKILDI, ARMATÖR TELAŞTA!
Küreselleşmenin etkisiyle dünyanın farklı bölgelerindeki krizler tüm dünyayı etkileyen kusursuz fırtınalar yaratıyor.
Dünya ve insanlık art arda pek çok kriz yaşadı ve yaşamaya devam ediyor! İkinci Dünya Savaşı sonrası sanayi üretimi katlanarak artarken, teknolojik ve dijital gelişmelerle birlikte dünya ekonomisi küreselleşme evresine girdi. Bu da birbiriyle ilintili veya ilintisiz pek çok kriz doğurdu.
Tarihte çok geriye gitmeden, 2008’deki küresel finans krizinden bu yana birçok krizle karşı karşıya kaldık. Bölgesel ekonomik ve finansal krizler, yıllardır büyüyen ve önü alınamayan iklim krizi, savaşların yarattığı insan göç hareketleri, üç yıldır tam anlamıyla kurtulamadığımız Covid-19 pandemisi, ülkeler arasındaki gerilimlerin sonucunda ortaya çıkan jeopolitik, emtia ve enerji tedarik riskleri bunlardan bir kısmı.
Küreselleşmenin etkisiyle dünyanın farklı bölgelerindeki krizler tüm dünyayı etkileyen kusursuz fırtınalar yaratıyor. COVID-19 pandemisinin yarattığı büyük korkuyu ve kapanmaları takiben tedarik zincirlerindeki kopmalar, küresel taşımacılıktaki aksamalar ekonomileri ve tüm yaşam pratiklerimizi derinden sarstı, değiştirdi.
Dünyada jeopolitik riskler ve sonucunda oluşan bölgesel veya genel çatışma riskleri her zaman vardı. Pandeminin yavaşlamasıyla dengemizi bulmaya çalışırken hemen yanı başımızda patlak veren Rusya-Ukrayna savaşı sadece bölgesel taşımacılık sorunları yaratmakla kalmadı. Küresel anlamda tahıl, hammadde ve enerji kıtlıklarıyla birlikte yine ve yeniden bir göç dalgası Avrupa’yı sardı.
Rusya'nın Ukrayna'nın Karadeniz limanlarını abluka altına almasından çıkaracağımız ders, belli bir bölgedeki çatışmanın dünya genelinde ekonomik dalgalanma, enflasyon, emtia piyasalarında alt üst oluş ve küresel bazda fiyat artışları yaratabileceğiydi.
Üstüne üstlük Rusya kısmi seferberlik ilan etti. Bu kadarla kalsaydı iyiydi… Ancak çok uzaklardaki daha büyük bir tehdit tüm dünyayı, küresel tedarik zincirini ve lojistik akışları tehdit ediyor: Güney Çin Denizi’ndeki Çin-Tayvan-ABD krizi…
Türkiye’den çok uzakta, bize ulaşmaz diyemeyeceğimiz bir risk içeriyor Tayvan krizi. ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi’nin Tayvan ziyareti sonrası gerilimi artan ABD-Çin-Tayvan ilişkilerinde gelinen nokta ise ABD Başkanı Joe Biden’ın yakınlarda verdiği bir röportajda Çin’in olası bir saldırısına karşı ABD ordusunun Tayvan’ı koruyacağını söylemesi oldu.
Küçük bir ada üzerindeki riskler niye bu kadar önemli bir küresel tehdit oluşturuyor?
Tayvan dünyanın en güçlü yarı iletken endüstrisine sahip ve dünya pazarının %63’üne hâkim. En yakın ticari rakipleri %18’le Güney Kore ve %6 ile Çin. Tayvan Yarı İletken Üretim Şirketi (TSMC) dünyanın en gelişkin çip üretiminin %90’ını kontrol ediyor. Dolayısıyla Tayvan’daki bir sıcak çatışma küresel endüstrinin ana unsurlarından olan gelişmiş çip üretim ve tedariğini aksatacaktır. Pandemi sırasında yaşanan çip tedariği sıkıntılarını göz önüne aldığımızda yaşanacak yeni bir sıkıntı, dünyadaki üretimi daha da olumsuz etkileyecek ve küresel ekonomik dalgalanmalara yol açacaktır.
Ayrıca Çin ana karası ile Tayvan adası arasındaki Tayvan Boğazı Çin, Japonya, Güney Kore, Güney Asya ve Tayvan’dan Amerika, Avrupa, Avustralya ve diğer Asya ülkelerine yük taşıyan gemilerin yoğun bir şekilde kullandığı bir deniz yoludur. Bu yılın ilk yedi ayında dünyadaki 5400 civarındaki aktif konteyner gemisinin %48’inin Tayvan Boğazı’ndan geçtiği belirtilmektedir. Ayrıca büyük miktarlarda doğal gaz, hammadde, tahıl gibi yükleri taşıyan gemileri de bu sayılara eklemek gerek.
Olası bir çatışma veya abluka nedeniyle bu boğazın kullanılamaması durumunda, Tayvan’ın güneyiyle Filipinler’in kuzeyinde yer alan Luzon Boğazı kullanılabilir. Ancak bu rota gemilerin sefer sürelerinde birkaç günlük artışlara yol açacaktır. Ayrıca tayfun mevsiminde fırtınalarla çalkalanan bu denizdeki seyir emniyeti de düşüktür.
Kısacası Tayvan Boğazı'ndan geçen gemilerin sayıları ve taşıdıkları yük miktarları göz önüne alındığında, küçük bir aksaklık bile dünya ticaretini etkileme kapasitesine sahiptir. Süveyş Kanalı’nda karaya oturan Ever Given faciası ve etkileri de yakınlarda yaşadığımız bir örnek.
Kısacası dünya kusursuz bir fırtınayla boğuşuyor. Pandemi ve sonrasında yaşanan ekonomik zorluklar ve küresel enflasyon, iklim krizinin yarattığı hasarlar, göç hareketlerinin yarattığı sorunlar, savaşlar ve sonuçları…
Tüm bu etkenler sonucunda tedarik zinciri maliyetlerini yükselten ve teslimat sürelerini uzatan lojistik darboğazlar artıyor. Eskiden tedarik zincirini ve lojistik süreçleri yönetmenin yüzde 80'inin öngörülebilirliği, yüzde 20'sinin de sürprizlerle başa çıkmayı içerdiğini düşünürsek bugün bu oranlar tersine dönmüş durumda. Tedarik zinciri ve lojistik yöneticileri daha fazla sayıda ve çeşitlilikte kötü sürprizlere hazır olmalı, şirket stratejilerini ve sistemlerini buna göre oluşturmalıdırlar.
Türk lojistikçisi ve taşımacısı da bu fırtınanın ortasında sağ salim karaya ulaşmanın gayretinde. Artık dünyadaki hiçbir bölgesel sorun için bize ne diyemeyiz.
Ayrıca ülkemizdeki ağır ekonomik ve finansal sorunların yanı sıra süreçlerde öngörülemezlik, kredilere erişimde yaşanan sıkıntılar lojistikçilerimizin küresel etkenlerin yanı sıra iç sıkıntılarla da baş etmesini gerektiriyor.
Bu nedenlerle mevcut koşulları değerlendirip yarınımızı sağlama alacak adımları atmak lojistik yöneticilerinin en büyük sorumluluklarından.
Lojistik şirketleri ve yöneticileri faaliyetlerini güçlü oldukları birkaç bölgeye ve taşıma ürününe odaklamak yerine hizmet çeşitliliğini sağlamalıdır. Dünyanın farklı coğrafyalarında forwarding ve taşımacılık hizmetleri verebilmeye yönelik satış faaliyetlerinin yanı sıra yeni bölgelerde güvenilir acente ağları oluşturmak öncelikli adımlardan birisi olabilir.
Günümüzde lojistik süreçleri yönetmenin %80’inin sürprizlerle başa çıkmayı, %20’sinin ise öngörülebilirlik gerektirdiğini göz önüne alırsak, gelecek adımlarımızı planlamak için geleneksel piyasa bilgisinin yanı sıra teknoloji yardımıyla veri toplama, analiz etme ve tahminleme süreçlerini etkin şekilde karar süreçlerimize yansıtabiliriz.
Buna dijital dönüşümle riskleri fırsatlara çevirmek de diyebiliriz. Büyük küçük şirket ayrımı yapmadan kendi ölçeklerimizde dijitalleşerek ve kolaylaştırıcı sistemler kullanarak lojistik süreçlerimizi çok daha iyi kontrol edip ölçebiliriz. Bunu yapmadığımız takdirde dümenin hakimiyetini kaybetmemiz işten bile değil.
İnsan kaynaklarımızı güçlendirmek de insan odaklı işimizin en önemli bileşenidir. Çalışanlarımızın sadece sayısını artırmak yerine niteliklerini artırmak, daha verimli çalışma sistemlerini kullanmak, ekiplerimizin modern ve sağlıklı çalışma koşullarında iş üretebilmesini sağlamak ve çalışanlarımızın hayat standartlarının mevcut enflasyonist koşullarda ezilmemesini sağlamak bugün yaşamsal önemdeki adımlardandır.
Gelecek, teknolojiyi iyi kullanan sistemlerimiz ve güçlü insan kaynaklarımızdadır!
Pandemide tarihi karlılıklara imza atan, bunu da dev yatırımların startını vererek kutlayan armatörler, ekonomideki yavaşlama ve navlundaki sert düşüş nedeniyle köşeye sıkıştı. Navlunu yüksek tutmak için, seferleri azaltma girişimi de işe yaramayınca armatör, yük bulmak için karlı dönemde yüz çevirdiği müşterilerinin ve taşımacılık acentelerinin kapısını çalmaya başladı.
Kaynak: Dünya Gazetesi
0 Yorum