'DENİZ SİHİRBAZ DEĞİL'
Hürriyet gazetesi yazarı Sefer Levent, müsilaj tehlikesi ile ilgili bir yazıyı kaleme aldı.
Sefer Levent'in yazısı şu şekilde:
Geçtiğimiz yazın ortasındaydık. Türkiye bir taraftan dünyayı sarmalayan pandemi ile boğuşurken bir taraftan da Marmara’yı kaplayan müsilaj sorunuyla karşı karşıya kalmıştı. Üzerine çok konuşuldu, yazıldı, çizildi. Ancak yazın sonuna doğru ortadan kalkan müsilaj gündemden de düşüverdi. Peki ama sorun bitmiş miydi?
Marmara Denizi’nin son durumunu ve müsilaj tehlikesinin sürüp sürmediğini konuyu sıkı sıkıya takip etmeyi sürdüren Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Denizcilik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Sarı’ya sordum. Mustafa Hoca ile yazın sonunda görüştüğümüzde müsilajın nedenlerini ve alınması gereken tedbirleri sıralamıştı. Dün kar yağışına rağmen son durumu anlamak için saat 12:00’de Bandırma’da denize dalmaya hazırlanan Mustafa Hoca’dan elde ettiğim bilgiler tehlikenin sürdüğünü net bir biçimde ortaya koydu.
İşte “Deniz sihirbaz değil, tedbir, denetim şart” diyen Mustafa Hoca’nın mesajları:
MÜSİLAJ İÇİN BÜTÜN ŞARTLAR HAZIR
Müsilaj sonuç. Sebepler ortadan kalkmadığı sürece tehlike devam ediyor Geçtiğimiz yılki gibi yoğun bir müsilaj oluşumu yok ama bu olmayacağı anlamına gelmiyor. Denizin biraz dibine indiğinizde görüş çok düşüyor. Müsilaj için bütün şartlar hazır.
ATIK BIRAKMAYI SÜRDÜRÜYORLAR
Marmara Denizi ve çevresinde 4 bin 500’den fazla sanayi kuruluşu var. Atıkları doğrudan ya da dolaylı olarak denize gidiyor. Çok iyi arıtma yapanları tenzih ederiz ama atık bırakmayı sürdürüyorlar.
Belli büyüklüğün üzerindeki sanayi kuruluşlarının atık üretim tesisleri online denetlenmeli.
Çalışmayan, göstermelik arıtma tesisi bir işe yaramaz. Maliyetten kazanmak için arıtmasını çalıştırmayan çok tesis var.
Cezalar caydırıcı olmalı ama getirilen muafiyet ve denetim yöntemleri gözden geçirilmeli.
Hani ceza kesiyorduk. Ergene, Nilüfer, Gönen, Biga çaylarından Marmara’ya zehir akıyor. Endüstriyel atıklar daha ciddi denetlenmeli. Ruhsat alırken bir gram dahi atığın çevreye bırakılmayacağı gerçek anlamda teminat altına alınmalı.
DENİZİN ZAMANI YOK
Geçen yıl nisandan itibaren müsilajı konuştuk, halbuki bir önceki yıl kasımda başımıza bela olmuştu. Ama kimse duymadı, çünkü sadece suyun altındaydı.
Herkes elini cebine atacak. Devlet, özel sektör, belediyeler gerçek anlamda arıtma yatırımı yapmak zorunda.
Zihni sinir projelerle deniz temizlenmez. Bilimin kirliliğe bulduğu tek bir çözüm var: Arıtma...
Eylem planı uygulayacağız ama bu zaman alacak. Oysa denizin zamanı yok.
TURİSTİK YERLER BUNU YAPARSA...
Marmara’da yerli turistin gözdesi yerleşim yerleri kendi şehir atığını arıtmadan doğrudan denize pompalıyor. Böyle bir şey olur mu?
İleri biyolojik arıtma tesislerinin kurulması şart.
Tek sorun müsilaj değil. Kirliliğin kendisi sorun. Her önüne gelen denizi, kıyıyı doldurdu. Deniz enerjisini atamıyor.
Gemi atıkları, çay ve derelere boca edilen atıklar denize boca ediliyor.
BALIKÇILIKTA SIKINTI BÜYÜK
Marmara Denizi koruma eylem planının 19. maddesi “Balıkçılık faaliyetlerinin ekosistem temelli yapılması sağlanacak, koruma alanları geliştirilecek” diyordu. Ancak 1 Eylül’de sezon yine her zamanki gibi açıldı. Büyük balıkçılar Ege’ye, Karadeniz’e yöneldi. Küçükler Marmara’da kaldı, onlar da büyük sıkıntı yaşıyor. Çünkü balık yok!
Balıkçılar ağlıyorlar ama onlar da taşın altına elini sokmalı. Dünyada balık stokları tükenme eğiliminde. Bu Marmara’da da aynı. Denizin dibini kazıyoruz. Denizi temizleyecek bütün organizmaları biz toplamış oluyoruz.
MÜSİLAJIN ARTMASININ 3 NEDENİ
1)Küresel ısınma nedeniyle deniz suyu sıcaklık ortalamalarının yüksek olması. Marmara Denizi 40 yıllık ortalama sıcaklık verilerinden 2-2,5 derece sapmış durumda.
2)Marmara’nın durağan bir deniz olması. Marmara Denizi, Akdeniz ile Karadeniz arasında sıkışmış kalmış bir deniz. Marmara’nın üstündeki yaklaşık 25 metre su Karadeniz, alttaki su Akdeniz kökenlidir. Bu tabakalaşma dikey karışımları sınırlıyor Marmara’da. Denizi durağan hale getiriyor. Biz Marmara’yı aslında astımlı bir insana benzetiriz. Yeterince nefes alamıyor.
3)Kirlilik yükü. Marmara’nın çevresinde yaklaşık 25 milyon insan yaşıyor, Türkiye sanayisinin yarısı ise Marmara çevresinde konumlanmış durumda. Peki bu atıklar, kanalizasyonlar nereye gidiyor? Denize. Deniz bunu yuttu zannediyoruz. Ekosistem hemen tepki vermiyor. ‘Su pislik tutmaz’ deniyor. Marmara’nın etrafında yaşayan 25 milyon insanın atığının büyük bir kısmı arıtılmadan hiç arıtılmadan denize veriliyor.”
Uludağ’ın eteklerinden berrak su olarak çıkan Nilüfer çayı simsiyah bir zehir olarak boşalıyor. Arıtmalar düzgün çalışıyor, yeterince denetleniyorsa, Nilüfer çayı niye siyah akıyor?
NASIL MÜCADELE EDİLİR?
Yüksek sıcaklığı değiştiremeyiz.
Deniz şartlarındaki durağanlık, Marmara’nın orijinal yapısıyla birlikte iklim değişiminin etkisinden kaynaklanıyor. Buna da müdahale edemeyiz.
Tek şansımız var atıklarımızı arıtıp kirliliği engellemek.
Tarımda kullandığımız azotlu fosforlu gübreler, kimyasallar. Bunların hepsi sonunda Marmara’ya ulaşıyor. Asıl etki uzun yıllar itibariyle birikmiş olan Marmara Denizi’ndeki atık yükü. Buna engel olmalıyız. Marmara çevresindeki şehirlerde gerçek arıtma yok. Atıklar ön arıtma dediğimiz işlemden geçiyor. Fiziksel parçacıklar alınıyor, sıvılaştırılıp denizin dibine basılıyor. 25 milyon insanın atığını Marmara kaldıramaz.
MÜSİLAJ NEDİR?
Müsilaj, denizin içindeki mikro algler dediğimiz, minik bitkicikler. Bunlar aşırı çoğaldı. Denize salgı bırakıyorlar. Bu salgı organik yapıda, bu organik yapı virüs ve bakteriler için uygun ortam sağlıyor. Onların da kümelenmesiyle, sümüksü bir oluşum, suyun altına metrelerce uzamaya başlıyor. Bizim yüzeyde gördüğümüz, onların ölmüş halleri.
MÜSİLAJIN ZARARLARI NELER?
Deniz yaşamını yok ediyor.
Balıkçılığı etkiliyor.
Turizmi etkiliyor.
Denizcilik sektörü, limanlar, marinalar etkileniyor.
Gemiler etkileniyor.
Mercan yataklarının ve midye yataklarının üzerini kaplıyor ve ölmesine neden oluyor. Midyeler çok önemli, suyu süzerek temizliyorlar. Bunların ölümü müsilajın ekolojik etkisini katlamış oluyor.
Kaynak: Hürriyet
0 Yorum