TAHIL KORİDORU ANLAŞMASI ASKIYA ALINDI! ŞİMDİ NELER OLACAK?
Cihat Yaycı, Rusya'nın Tahıl Koridoru Anlaşması'ndan çekilme kararının Türkiye için risklerini ve fırsatlarını yazdı.
Daha önce yani Ekim ayının hemen başında yazdığım yazıda Rusya’nın Eylül ayı son haftasında yaptığı referandumların ve aldığı sözde ilhak kararlarının ne anlama geldiğini anlatmış ve “tahıl koridoru da artık hikâye olacaktır” demiştim. Ve 29 Ekim 2022 günü Rusya Tahıl Koridoru Anlaşmasını askıya aldığını yani anlaşmadan çekildiğini açıkladı.
Savaş sona erene kadar da artık anlaşmanın tekrar hayata geçmesinin oldukça zor olduğu görünmektedir. Esasen artık Rusya ve Ukrayna arasında müzakere ortamı her iki tarafın da tavrı ve aldığı kararlar nedeniyle kalmamıştır.
Neden mi? Bu soruya cevap verebilmek için yaklaşık son bir ay içinde Rusya ve Ukrayna arasında yaşanan gelişmeleri ve ne anlama geldiğini hatırlamak ve değerlendirmek gereklidir.
RUSYA'NIN YAPTIĞI REFERANDUMLAR VE İLHAK KARARI BUGÜNLERİN HABERCİSİYDİ
Hatırlayacaksınız, Rusya Eylül ayının son haftası içerisinde Ukrayna’nın doğusunda işgal ettiği topraklarda yer alan Donetsk, Luhansk, Herson ve Zaporijya’ da dört gün boyunca devam eden sözde bir referandum yapmış ve enteresan bir şekilde (Rusya’nın açıklamalarına göre) yüzde 98’e varan oranla Rusya’ya katılma kararı lehinde sonuç alınmıştı. Bu referandumun öncesinde de Rusya kısmi seferberlik ilan etmişti.
Peki, tüm bunları Rusya niye yapmıştı? Uluslararası ilişkiler ve devletler hukukunu pek bilmeyenler bu gelişmeleri tam olarak değerlendirememiş ve üstünde de pek durmamışlardı; hatta “bu referandumlar geçersiz ve anlamsızdır, önem vermeye değmez” türünden açıklamalar ve değerlendirmelerde bulunmuşlardı.
RUSYA MİNAREYİ ÇALARKEN KILIFINI DA HAZIRLIYORDU
Hâlbuki Rusya artık uzayan sözde harekât, özde savaşı kesin sonuçlu bir savaşa evirmek ya da hedeflediğini elde ettiğini düşünerek bu silahlı çatışma ortamını sonlandırmak için kendini Birleşmiş Milletler (BM) hukuku çerçevesinde meşru zemine oturtmak istiyordu. Yani “minareyi çalarken kılıfını da hazırlıyordu.”
Zira BM Şartının 51’nci maddesi, devletlerin ancak meşru müdafaa hakkının doğduğu durumlar (ki bu durum da ancak bir devletin ülkesinde doğrudan bir saldırı olması halidir) dışında silahlı güç kullanmasını yasaklamaktadır. Ama Rusya Ukrayna’ya karşı silahlı güç kullanımını “meşru müdafaa hakkına” dayandıramıyordu, çünkü Ukrayna Rus topraklarına saldırmamıştı.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin beş daimî üyesinden biri olarak Birleşmiş Milletler Antlaşması'nın 51. maddesinde geçen “kendi topraklarına saldırı olmadıkça yani meşru müdafaa hakkı doğmadan hiçbir şekilde askeri güç silahlı güç kullanılamaz” hükmüne uymakla mükellefti. Hal böyleyken Rusya, hukuken savaş ilan etme girişiminde bulunamazdı, bu yüzden de Ukrayna’yı işgal girişimine “harekât” demişti.
MEŞRU MÜDAFAA HAKKINI SULANDIRAN ABD'DİR
Ama şunu da hatırlatalım; ABD meşru müdafaa şartlarını da sulandırmış, sadece doğrudan değil, dolaylı saldırıların hatta saldırı olma ihtimalinin de meşru müdafaa hakkı doğurduğunu öne sürmekte ve buna göre de Afganistan'da, Irak'da vesaire silahlı güç kullanımını sözde meşrulaştırmaktadır. Meşru müdafaa kavramına kendince ”genişletilmiş meşru müdafaa, önleyici meşru müdafaa, önleyici vuruş” gibi silahlı çatışma hukukuna yeni kavramlar eklemiştir.
Rusya’nın ne yapmak istediğine dönecek olursak, Rusya sözde bir referandumla Donetsk, Luhansk, Herson ve Zaporijya’nın artık Rusya Federasyonu ülkesinin parçası olduklarını ilan etti. Bir başka deyişle artık bu topraklar Rusya iç hukukuna göre Rus toprağı olmuştu.
TOPRAKLARINI SAVUNAN UKRAYNA ORDUSU, RUS TOPRAKLARINA SALDIRAN UKRAYNA ORDUSU OLDU
Rusya’nın minareyi çalarken hazırladığı kılıfa göre, kendi topraklarını Rusya'ya karşı savunan Ukrayna Silahlı Kuvvetleri, Rusya topraklarına saldıran Ukrayna Silahlı Kuvvetleri durumuna düşürülüyordu.
Hatırlarsanız, “Rusya yakında “Ukrayna benim topraklarıma (ilhak ettiği Donetsk, Luhansk, Herson ve Zaporijya’yı kast ederek) saldırıyor, meşru müdafaa hakkım doğmuştur artık silahlı güç kullanmak zorundayım, yani bu bir savaşa dönüşmüştür” şeklinde BM’ye bildirimde bulunacaktır” diye yazmıştım ve an itibariyle gelişmeler bu öngörümüzü doğrulamaktadır.
“PUTİN GÖREVDE OLDUĞU SÜRECE RUSYA İLE MÜZAKERE YAPILMAYACAK"
Arada atlanan bir gelişmeyi de hatırlatalım. Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy, Ukrayna Milli Güvenlik ve Savunma Konseyi’nin aldığı karara istinaden “Putin görevde olduğu sürece Rusya ile müzakere yapılmayacağına” dair 679/2022 sayılı Başkanlık Kararnamesini 03 Ekim 2022’de imzaladı.
Yani Rusya ile müzakere kapısını Rusya’da yönetim değişikliği olana kadar kapattı.
Ve Başkanı olduğum Mavi Vatan Denizcilik ve Global Stratejiler Derneği, kamuoyunda bilinen ismi ile TÜRKDEGS, @turkdegs twitter hesabından 4 Ekim 2022’de “referandumlar sonrası tahıl koridorunun hikâye olduğu öngörümüz maalesef doğru çıkıyor” yorumuyla duyurdu.
29 Ekim 2022’de ise Rusya Savunma Bakanlığı, “Rusya'nın son zamanlarda Karadeniz'de bulunan Rus filosuna yapılan saldırılar nedeniyle Tahıl Koridoru Anlaşması'na katılımı durdurduğunu” açıkladı.
PEKİ ORTADA MÜZAKERE MASASI DA KALMADIĞINA GÖRE ŞİMDİ NE OLACAK?
Artık bundan sonra ilk müzakere masasının ancak “savaşı sona erdiren bir barış anlaşması imzalanması” konusunda kurulabileceği, öncesinde tahıl gibi başka konuların müzakere edilebileceği bir masanın kurulmasının çok zor olduğunu kabul etmek durumundayız.
Dünya tahıl ve ayçiçek yağı başta olmak üzere bir kısım tarım ürünleri sıkıntısına hazır olmalıdır. Sadece Ukrayna ve Rusya kıtlığın yükseldiği Afrika kıtasının buğday ihtiyacının yüzde 40’ını karşılamaktadır. Afrika Kalkınma Bankası’nın yaptığı açıklamaya göre, Ukrayna-Rusya savaşı nedeniyle Afrika’da 30 milyon ton gıda açığı ortaya çıkmıştır.
Ukrayna-Rusya savaşının ardından ise Mart-2022 tarihinde küresel gıda fiyatları yüzde 13 artmıştır.
Economist’in Mayıs 2022 tarihli sayısına göre ise, Ukrayna-Rusya savaşının yarattığı tahribat nedeniyle 250 milyondan fazla insan kıtlıkla karşı karşıya.
Dünyadaki Ayçiçek yağı ticaretinin yüzde 75’ini teşkil eden Rusya ve Ukrayna savaşı sadece tahıl anlamında değil küresel gıdanın her noktasına temas ediyor.
En büyük istikrarsızlık kaynaklarından birisi olan gıda güvenliğinin yıpranmasından da 1,6 milyar insan etkileniyor.
Türkiye’ye gelince, her ne kadar aşağı yukarı ürettiğimiz tahıl miktarı iç ihtiyacımızı karşılayacak seviyede olduğu söylense de Türkiye’de sıkıntı söz konusu olabilecek, fiyatlar artabilecektir. Çünkü dünyanın en önemli makarna ihracatçısı ülkelerinden biri olan Türkiye, makarna üretimi için tahıl ithalatı yapmaktadır.
Yıllık 1 milyar ABD dolarını aşan miktarda makarna ihracatı yapan Türk makarna üreticileri, tahıl ithalatında sıkıntıya düşünce doğal olarak iç pazara yönelecektir. Bu da iç tüketimde tahıl sıkıntısına ve fiyatların yükselmesine neden olabilecektir. Netice de bu da vatandaşın ekmek fiyatına yansıyabilecektir.
TAHIL KORİDORU ANLAŞMASININ KADÜK OLMASININ TÜRK DENİZCİLİĞİNE ZARARLARI BÜYÜKTÜR
Tahıl Koridoru Anlaşması'ndan Rusya’nın çekilmesi, Tahıl Anlaşması çerçevesinde tahıl taşıyan Türk ve Türk bağlantılı tahıl taşıyan gemilerimizi ve işletenlerini de ciddi riske ve zararlara da sokacaktır.
Çünkü biliyoruz ki hâlâ İstanbul Boğazı giriş ve çıkışında tahıl yüklü ya da yüklemek için 15-20 gündür bekleyen Türk bayraklı, Türk sahipli, Türk işletenli gemileri vardır. Hatta Ukrayna limanlarında tahıl yüklü ve yüklemek üzere bekleyen gemiler vardır.
Bu gemilerin, personelin durumu, bu anlaşmaya güvenerek ticari kontratlar imzalayan denizcilik firmalarımızın zararları ne olacaktır?
TÜRKİYE VE DENİZ TİCARET FİLOMUZ ÇOK DİKKATLİ OLMALI
Daha önce de yazdığım gibi, durumun hukuken savaşa evrildiği bugünlerden sonra artık ticaret gemileri hem Ukrayna hem de Rusya limanlarına kolay kolay uğrayamayacaklardır. Bu limanlara giden ve bu limanlardan çıkan gemiler karşı tarafa silah, mühimmat, askeri malzeme veya düşmanın savaşma azim ve iradesini devam ettirmesine destek sağlayan malzeme taşımakla suçlanabilecek, bırakın liman yaklaşma sularını Karadeniz’in ortasında dahi zapt, müsadereye maruz kalabilecek, hedef haline getirilebilecektir.
Bunu şu anda taraflardan ancak Rusya Deniz Kuvvetleri unsurları ile yapabilecek durumdadır. Ukrayna'nın ise deniz kuvveti olmadığı görülüyor. O zaman SİHA' larıyla ticaret gemilerine saldırılarda bulunabilir. Türkiye için çok hassas bir dönem başlamaktadır.
Tekrar ediyorum, “Türkiye'nin ve Deniz Ticaret Filomuzun çok dikkatli olması gerekmektedir. Montrö Antlaşması hükümleri çerçevesinde çok dikkatli olunması gerekmekte ve Türk bağlantılı, -sadece Türk bayraklı değil- gemilerin de bu yeni dönem için riskleri hesaplayarak gerekli tedbirlerini almaları gerekmektedir.”
UKRAYNA'DA ESİR KALAN 14 TİCARET GEMİMİZ VE PERSONELİNİ UNUTMAYALIM!
22 Eylül 2002’de Türk Armatörler Ukrayna'nın Batı Karadeniz Limanları'nda yaklaşık yedi ayı aşkın süredir alıkonan 14 geminin ve denizcilerin derhal serbest bırakılmasına uluslararası bir çağrı yapmışlardır. Bu gemilerin isimleri de şöyledir; Kuruoğlu-3,Cengiz Bey, Mallard S, Tuzla, Orion S, Venus, Rhine River, Hacı Emine Ana, Alfa Orionis- Sormovskiy 121, Zeybek, Skymoon 1, Ferahnaz, Kaptan Cevdet, Cenk Kar- Cenk M.
Armatörler, Ukrayna limanlarında alıkonan bu gemi ve denizcilerin serbest bırakılması konusunda kayda değer bir ilerleme sağlanamadığını söylemektedir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ilgili makamlarının bu konuda Ukrayna nezdinde gerekli girişimleri gelinen bu noktadan sonra daha da kuvvetli bir şekilde yapacağına inanıyorum.
SADECE GEMİLERİMİZ DEĞİL İKİ TANE "KOCA YUSUF" A-400 UÇAĞIMIZ DA SEKİZ AYI AŞKIN SÜREDİR UKRAYNA'DA MAHSUR
Avrupalı sivil hava yolu şirketinin yaklaşık yedi aydır mahsur kalan sivil uçaklarını geçen ay Kiev’den kaldırıp getirmeyi başardığı, orman yangınları için Türkiye’ye Ukrayna uçaklarının geldiği söylenilen bir ortamda hâlâ Türk Hava Kuvvetleri'ne ait her biri 110 milyon Euro değerinde iki adet A-400 M uçağımızın hâlâ Ukrayna’da mahsur kalması bizi üzmektedir.
MONTRÖ KONUSUNDA ASIL ŞİMDİ BİZE BASKILAR GELECEKTİR
Durumun hukuken savaşa dönüşmesi durumunda deniz ticaretimize, deniz ulaştırmamıza ve Montrö Sözleşmesi hükümlerinin uygulanmasına da çok dikkat etmemiz gerekecektir.
Türkiye, Montrö Sözleşmesi'nin sadece 19. maddesi çerçevesinde savaşan devletler olan Ukrayna ve Rusya’nın savaş gemilerinin Türk Boğazları’ndan geçişini yasaklamıştı. Ticaret gemilerinin geçişi ise serbestti.
Bundan sonra savaşan devletlerden biri diğerinin ticaret gemisini ya da onun limanlarına gidip gelen ticaret gemilerini; savaşta yardım ve destek sağladığı gerekçesiyle suçlayabilir. Bu çerçevede de hem Rusya hem de Ukrayna Türkiye’den bu ticaret gemilerinin ve hatta diğer devlet savaş gemilerinin Boğaz geçişlerine izin verilmemesi şeklinde taleplerde bulunabilir. Her ne kadar 19. madde gereğince bu durum söz konusu olmasa da Türkiye’ye birçok boyuttan ve taraftan baskılar artabilir. Reel politik manzara budur.
“‘Rusya'nın petrol ve doğal gazını gemilerle de geçirme' diyecektir. Montrö’de böyle bir şey yok. ‘Petrol, doğal gaz gemisinin geçmesine müsaade etmek durumundayım’ deseniz de baskı gelecektir. Türkiye, Montrö bakımından köşeye sıkışabilir.
Atatürk’ün bize çizdiği rotada "Karadeniz’de tarafsız olmalı, dengeli siyaset gütmeye devam etmeliyiz, yani cumhuriyet politikasını devam ettirmeliyiz.”
"TÜRK AKIMI DOĞAL GAZ BORU HATTI'NA SABOTAJ DÜZENLENİRSE VALLAHİ DONARIZ"
Kuzey Akım boru hattına birtakım sabotajlar olduğunda "Türk Akımı’na dikkat, Ukrayna ve Bulgaristan civarında tedbir alınması lazım, Türk Akımı’na sabotaj düzenlenebilir" diye uyarıda bulunmuştum. Gerçekten gerekli tedbirleri mutlak almalıyız. Sabotaj düzenlenirse vallahi donarız. Bu bir güvenlik sorunudur.
BU SAVAŞ TÜRKİYE'YE RİSKLER YANINDA FIRSATLAR DA SUNUYOR; TÜRKİYE DOĞAL GAZ VE TAHIL ÜSSÜ OLABİLİR!
Türkiye, Avrupa’nın doğal gaz; dünyanın tahıl üssü olabilir. Nasıl mı? Doğal gaz üreticileri boru hatları ve gemilerle doğal gazlarını Türkiye’ye satabilir, Türkiye de satın aldığı bu doğal gazı üstüne bir kar koyarak sahip olduğu boru hatları ve limanları ile Avrupa ve dünya pazarlarına ulaştırabilir.
Ancak bu noktada İran gibi devletlerin fırsattan istifade ederek “Türkmenistan’dan aldığı doğal gazı Avrupa pazarına Türkiye’deki boru hatlarını kullanarak satmak girişimine, yani Türkiye’yi sadece geçiş ülkesi olarak kullanma girişimine” karşı çok uyanık olmak gereklidir. Kim olursa olsun doğal gazı bize satmalılar ve biz de Avrupa ve dünyaya satmalıyız.
Hedefimiz doğal gaz geçişi sağlanan transit ülke değil doğal gaz tedarikçisi ülke olmak olmalıdır. Bu konuda en ufak bir taviz verilmemelidir.
Tahıl için de aynı fırsat geçerlidir. Değerli gazeteci Şaban Sevinç de bu fırsatı dün akşam dillendirdi. Dünyanın en büyük tahıl, ayçiçek üreticilerinden olan Rusya ve Ukrayna’nın Türkiye tarafından satın alınıp, dünya pazarlarına ulaştırılabilir. Türkiye’nin jeopolitik ve jeo-ekonomik konumu doğal gaz ve tahıl üssü olmaya en müsait bir konumdadır.
Kaynak: TV100
0 Yorum