Bilenle bilmeyen bir olur mu?

Bilenle bilmeyen bir olur mu?

Oldukça çetin geçen 2017 yılı ilk döneminden sonra özellikle yaz sonundan başlayarak Noel tatillerine kadar devam eden görece tatminkâr navlun piyasaları, umarız, armatörler ve işletmecilerimizin yüzlerini uzun süre devam eden vasat/vasat altı piyasa dönemlerinden sonra bir nebze de olsun güldürmüştür. Mevsimsel etkilerin majör belirleyicilerden biri olduğu koster piyasalarında ne aşırı iyimserlik ne de aşırı kötümserlik yarattığı duygusal kırılmalar kadar neticeye etki edici bir özelliğe sahip değil. Dolayısıyla, ne yılın ilk yarısında genelde “moral bozucu” etkiye neden olan seviyeler “her şeyin sonu”, ne de görece daha iyi geçen ikinci yarılar bizleri “bulutların üzerine” çıkaracak kadar büyük “mutluluk kaynağı”. Kaldı ki, mevsimsel etkilerde armatör ve işletmeciler dışında kalan faktörlerin neredeyse tamamı bu sürecin şekillenmesinde armatör ve işletmecilerden daha fazla belirleyici. Bu konuların altını daha önceki yazılarımızda çizmeye çalışarak, armatör ve işletmecilerin yılın farklı dönemlerinde farklı hikayeleri olan piyasa koşullarının yarattığı duygusal travma ve yükselişlerden daha çok kendi işletmelerinde onları ve yaptıkları işi daha yukarı seviyelere çıkaracak standardizasyon ve disipline konsantre olmaları gerektiği konusundaki düşüncelerimizi de saygıdeğer okurlarımızla ve sektör bileşenleriyle paylaşmış idik. Navlun piyasaları ne koşulda olursa olsun yaptığımız işe konsantre olmanın, kendimizi duygusal travma ve kırılmalara teslim etmekten daha fazla katkı sağlayacağı, bizce, çok açık.

 

Yukarıda bahsettiğimiz “mevsimsel etkilerin majör belirleyicilerden biri olması” hali ve “koster armatör ve işletmecilerinin bu sürece etkisinin diğer sektör oyuncularından daha az olması” durumu; elbette bu konuda “hiçbir inisiyatif almama” ya da “kaderimize” ve “payımıza düşene” razı olma telkini değil. Taşımaya konu emtianın yılın hangi döneminde nerede yoğunlaştığı, tatil dönemleri, hava koşulları gibi belli ölçülerde öngörülebilir data ile birlikte farklı zaman aralıklarında bölgelere göre tonaj arzı, makro ve mikro ekonomik gelişmeler ve jeopolitik siyasi gelişmeler gibi ilk gruptan daha akışkan ve öngörülmesi güç indikatörlerin mümkün olduğu kadar doğru analizi; işimizi doğru ve düzenli yapmanın yanı sıra en azından yakın ve orta geleceğe ilişkin doğru stratejiler geliştirmek için elzemdir.

 

Ancak, güvenilir ve öngörülerde bulunmaya yardımcı olacak kadar verimli bilgi toplamanın oldukça zor olduğu koster piyasalarında, mevcut koşullar bizleri “yaşayarak görme” ve “kaderimize razı olma” opsiyonuna sıkıştırmaktadır. Sınırlı ve kolektif özellikten yoksun verinin bizlere denizin ortasında çok çok bir “el feneri” kadar fayda sağlaması, bizim daha çok “ay ışığına” ihtiyaç duyduğumuz gerçeğinin üstünü örtmeye yetmemektedir. Evet… “Sınırlı ve kolektif özellikten yoksun veri” bizim geleceğe dair öngörülerde bulunmamıza, buna göre stratejiler geliştirmemize engel ise bizi sağlıklı öngörülere ve stratejilere götürecek olan da “Mümkün olduğunca çok ve kolektif mahiyette” veridir.

 

Sektörümüz için navlun piyasaları ile ilgili olarak 2018 yılı “şöyle”, 2019 yılı “böyle”, 2020 ise “böyle şöyle” olacak türünden öngörülerde bulunup bütün okuyucuların önüne, faydalanacakları bir sonucu altın tepside koymak isterdik ancak bu öngörülerin “temenni’’nin ötesine geçebilmesi ve değerlendirmeye değer olması için gerçek anlamda ikna edici ve somut verilere dayanması gerekir. Bilgi çağındayız ve eğer işimiz için bu kadar hayati bir konuda bize yön verecek kolektif ve sağlıklı verinin önemi konusunda henüz bir farkındalık içerisinde değilsek kaderimize razı olmak ve yasayarak görmek opsiyonuna mahkumiyetimiz de çok fazla şikâyet edebileceğimiz bir konu olmaz. Bu kadar dinamik ve acımasız bir rekabet ortamının olduğu arenada bilgiye verilen değerin zayıflığı, verilen önemin hiyerarşik olarak düşüklüğü de ayrıca sorgulanması gereken bir zayıflığımız. Elbette, bireysel olarak bu durumun farkında olan ve aksiyon alan paydaşları tenzih ediyoruz ancak bireysellikten ziyade verilen değer ve önemin kolektifliği de içeriğin vazgeçilmezlerinden…

 

Bilgi, çoğumuz için “bedava” da edinilebilecek, “bedavaya getirilebilecek” bir şey olduğundan belki de, bu konunun üzerine eğilip zaman ayırmak ve hatta para harcamak da gereksiz. Oysa, bilginin ve bilmenin getireceği artı değer ölçülebilir bir özelliğe sahip. Öncelikle bilgi için yaptığımız yatırımın

“havaya atılan” bir şey olmadığının farkına varmalı, bilgiye yapacağımız yatırımın orta ve hatta kısa vadede yaptığımız işe, daha da açıkçası, kazancımıza yapacağı katkının farkında olmalıyız. Yaptığı, yapacağı çalışmalarla bizlere sağlıklı ve kolektif bilgi verebilecek; onlardan edineceğimiz bu bilgilerle stratejiler oluşturup işimizi ve verimliliğimizi; en nihayetinde karlılığımızı arttırmamıza yardımcı olacak kişi, oluşum ve kuruluşlara ajandamızda mutlaka yer vermeliyiz. Bu konuda sınırlı sayıda da olsa hizmet veren kişi ve oluşumlar var. 2008 yılından bu yana hizmet veren İstanbul Denizcilik AR-GE ve Danışmanlık A.Ş. (www.istfix.com ) de bize göre bu alanda oldukça başarılı bir şekilde hizmet vermeye çalışan; kendilerine kolektif katkı arttıkça bizlere daha da iyi seviyelerde yardımcı olacak olan kuruluşlardan bir tanesi. Yukarıda altını çizmeye çalıştığımız gibi bu vb. kuruluşlardan edineceğimiz faydalar ölçülebilir özellikte ve sağlıklı veriye açık kaynaklardan, bedava erişmek mümkün değil. Bilgiyi değerli yapan onu oluşturan bileşenlerin ne kadar kolektif özellik taşıdığı ve bu bilgiye ne kadar ulaşılabilir olduğu. Bilgi değerli ve bilgi çağına ayak uyduramayanlarımız, maalesef, rakiplerinden geride kalacak. Dolayısıyla, bilgiye verilecek değer ve önem sıralaması konusunda mutlaka bir farkındalık sahibi olmak gerekiyor.

 

Biliyoruz ki, DTO seçimleri hepimizi bir süredir meşgul etmekteydi ve gündemin bu denli yoğun olduğu bir dönemde hemen herkes seçimlerin demokratik ve sektörümüze yakışır bir şekilde cereyan edip, neticelenmesi için fedakarlığın sınırlarını zorladı. Odamızın ‘Hepimizin Odası’ olması için yoğun bir çaba sarf edildi ve sonuç da hasıl oldu. Yeni dönemde hem denizciliğimizin daha üst seviyelere çıkarılması hem de bütün paydaşların ve sektörün tüm bileşenlerinin eskisinden daha çok aidiyet hissi duyacaklarına şüphemiz yok. Bu nedenle seçim sonuçlarının bir netice değil bir başlangıç olduğunun ve bu demokratik ortamda hepimize görevler düştüğünün bilincinde olmalıyız. Türk denizciliği de ‘Odamız’da hepimizin.

 

Pruvanız neta, rüzgarınız kolayına olsun.