ERKEN DÖNEM TÜRK DENİZCİLİK TARİHİ II

ERKEN DÖNEM TÜRK DENİZCİLİK TARİHİ II

Malazgirt savaşı sonrasında Anadolu'nun kapıları Türklere sonuna kadar açılmıştı.

Malazgirt savaşı sonrasında Anadolu'nun kapıları Türklere sonuna kadar açılmış, Türk akıncıları bereketli bu toprakları yurt edinmek için Bizans topraklarına akınlar düzenleyip ele geçirdikleri yerleri ve bu topraklarda mevcutta yaşayan Bizans vatandaşlarını adil Türk yönetimiyle tanıştırdıktan sonra Türklerin karşısındaki tek engel at süremedikleri deniz olmuştu. Anadolu Türklerini denizlerle kaynaştıran ilk öncü, Ege sahillerinde denizcilik faaliyetlerine girişen ilk Türk beyi Çaka Bey olmuştur desek yalan olmaz.  Malazgirt Savaşı sonrası Alparslan’ın Anadolu’nun fethiyle görevlendirdiği beylerden biri olduğu eldeki bilgilerden anlaşılmaktadır. Çaka Bey, Selçuklu Ordusunun gözü pek akıncı beylerinden birisi olarak diğer beylerle beraber, Türklerin savaşa savaşa Batı’ya yönelik ilerleme sürecinde Kayseri'den İstanbul'a akınlar yapmışlar, ilerleyişlerini de 1078 yılındaki Bizans'la girişilen bir deniz savaşı son buldurmuştur. Bu savaş sonrasından Çaka Bey Bizans’a esir düşmüş ve İstanbul’a gönderilmiştir. Kaybettikleri deniz savaşında rakibinin üstünlüğünü takdir eden fakat hatalarından ders alan bir kumandan olduğundan olsa gerek, İstanbul’daki esaret döneminde deniz ve denizciliğe karşı tutku derecesinde bir ilgi duymaya başlamıştır. İstanbul'da kaldığı bu yıllarda, Bizans'ın kuvvetli ve zayıf noktalarını da iyice öğrendi. Bizans İmparatoru’nun 1081 yılında değişimi sonrası I. Aleksios Komnenos (1081-1118) kendisine oldukça kötü muamelelerde bulunmuş, İstanbul’daki karışıklıklardan yararlanarak kaçmayı başaran Çaka Bey, Beyliğinin askerleri ile yeniden bir araya gelerek; İzmir'i fethe muvaffak olup bölgede bir Türk beyliği kurdu. Aslında beylik daha ziyade bir deniz devleti görünümünde idi. Çaka Bey edindiği tecrübelerin ışığında, batı Anadolu'ya hâkim olabilmek için Bizans deniz gücünün kırılmasının önemini biliyordu. Bir Türk donanmasının hazırlanması artık önemli bir hal almıştı. Çaka Bey, İzmir’de o döneme göre modern sayılabilecek bir tersane yaptırmış ve tersane civarındaki bölgeyi deniz üs kompleksine dönüştürmüştür. İlk Türk donanması 40-50 parçadan ibaret kürekli ve yelkenli gemilerden oluşan üstü kapalı gemilerden oluşuyordu. Aslında bu gemiler hakkındaki bilgimizde bu kadar. Tersanelerin İzmir çevresinde bulunduğu gemilerin tam olarak dizaynlarını bilmesek de muhakkaktır. Bahsi geçen bu 40-50 parçalık İlk Türk Donanmasının inşa tarihi 1081 yılı olmuştur ve Türk Deniz kuvvetlerimizin kuruluş tarihi bu sebeple 1081 yılı kabul edilmektedir. Çaka Bey kısa sürede Foça ve Urla taraflarını hakimiyeti altına aldıktan sonra, donanması ile deniz seferlerine çıktı. O, artık tecrübeli bir devlet adamı ve denizci olarak Anadolu sahillerinin ve adaların önemini kavramıştı. Bu yüzden sahillerin emniyeti için adaların fethinin gerekliliğine de inanmıştı. Bu sebeple Midilli ilk fethedilen adadır. Bundan sonra Sakız adası da gelişmiş donanma gücü sayesinde Türk Beyliğine dahil edildi. Bizans imparatoru I. Aleksios Komnenos Çaka Beyin ilerleyişini durdurmak ve adaları kurtarmak için, Türk donanmasının karşısına Bizans donanmasını göndermiştir. 19 Mayıs 1090 tarihinde Karaburun ile Sakız Adası arasında kalan Koyun Adaları civarında Çaka Bey'in Donanması, Bizans Donanması ile karşılaşmıştır. Çaka Bey, 17 çektiri ve 33 yelkenli olmak üzere toplam 50 savaş gemisinden oluşan Donanmasını, seri taktik manevralarla ustalıkla sevk ve idare etmiş; düşmana en zayıf yerlerinden ard arda darbeler indirmiştir. Bizans Donanması ağır kayıplarla geri çekilmek zorunda kalmıştır. Bu zafer Türklerin ilk deniz zaferidir ve " Koyun Adaları Muharebesi" olarak anılır. Bunun üzerine imparator daha büyük bir donanma gönderse de Bizanslı kumandan deniz savaşı yerine kara savaşını tercih etmiş, Sakız’da cereyan eden bu mücadelenin galibi de gene Çaka Bey olmuştur. Savaş sonrası süreçte Çaka Bey, hâkimiyet sahasını genişletme arayışlarına devam etmiştir, Bizans’ın Sicilya ile olan problemlerinden istifade ederek Sisam ve Rodos’u da ele geçirmiştir. Daha sonraları Çaka Bey denizlerdeki hakimiyet alanını genişletmiş, donanması ile Çanakkale’ye kadar yaklaşmıştır. İmparatorun gücünü toparlayarak 1092 senesinde Midilli üzerine yürümesi bir netice vermediyse de Çaka Bey daha fazla dayanamayacağını anlayarak askerlerinin güvenli bir biçimde adayı terk etmeleri karşılığında adayı imparatora terk etmeyi kabul etti. Bu tahliye işlemi gerçekleştirilirken Bizanslı kumandan teslim şartlarına uymayıp Çaka Bey’in askerleri ve gemilerine saldırarak donanmanın tahrip edilmesine neden oldu. Bu gelişmenin ardından Sisam adası da dayanamayarak yeniden Bizans’ın eline geçti.

Çaka Bey, donanmasını kaybettikten sonra, yeniden gemi inşa faaliyetlerini başlatarak kısa sürede yeni bir donanma hazırlattı. Bu donanma ile Midilli, Sakız, Sisam ve Rodos’ta tekrar hâkimiyet kurmayı başararak yayılma sahasını Çanakkale Boğazı’na doğru genişletti. Hedefi Trakya’ya geçmek olan Çaka Bey, Edremit’i ve Bizans’ın gümrük kapısı olan Abydos’u da ele geçirmeyi başardı. Trakya’ya doğru ilerlemeye hazırlanırken yaşanan gelişmeler, bu ilk büyük Türk denizcisinin sonunun gelmesine neden oldu. Çaka Bey’in bu başarılı fetihleri imparator Aleksios’u olduğu kadar damadı I. Kılıçarslan’ı da tedirgin etmeye başladı. I. Kılıçarslan, imparator Aleksios’la ittifakken Çaka Bey’in üzerine yürürken, imparator Aleksios da donanmasını harekete geçirdi. Çaka Bey, damadının niyetini öğrenmek için onunla görüşmeye gittiğinde, I. Kılıçarslan tarafından verilen bir ziyafette öldürüldü. Bizanslı tarihçi Anna Komnena, bu hadisenin tarihi olarak 1097 senesini vermekteyse de son araştırmalar bu hadisenin 1095 senesi civarında gerçekleştiğini göstermektedir.

Çaka Bey iyi teşkilatçılığı yanında, iyi bir denizci ve çok iyi bir strateji uzmanı idi. O batı Anadolu'nun muhafazası için adaların elde bulundurulmasının lüzumuna inanmıştı. Bunun için de denizciliğe azami ölçüde önem verilmesi gerektiğini biliyordu. Çaka Bey Türk denizciliğinde önemli bir başlangıç yapmıştı. Onun değeri, damadı I. Kılıç Arslan tarafından ortadan kaldırıldıktan sonra fark edildi. Zira binlerce Haçlı askeri, Çanakkale Boğazı ile Marmara sahillerine yüklendiği zaman Çaka Bey'in donanması ortada yoktu. Haçlılar Anadolu'ya kolayca geçtikten sonra şehirler ve adalar Türklerin elinden birer birer çıktı. Çaka Bey'in devleti yıkılıp donanması ortadan kalkmıştı. Çaka Bey'den sonra Türk denizciliği bir müddet önemli gelişmeler kaydetmemiştir. Ancak denizcilik ve denizle yakından ilgilenmeler devam etmiştir. Haçlı Seferleri’nin 1096 yılından başlayarak Anadolu’da yoğunlaştığı dönemlerde, Türkler büyük baskı altında tutulmuştur.  Zira Haçlı seferinden sonra Türklerin sahillerden içerilere çekildiği bilinmektedir. Bu gelişmeler, Anadolu Selçuklu Devleti’nin denizlere yönelik faaliyetlerini büyük ölçüde engellemiştir.  Türkiye Selçukluları’nda I. Mesud (1116-1156) ve II. Kılıç Arslan (1156-1192) devirlerinde Türk denizciliği yeniden bir canlılık gösterdi. Bir müddet sonra Samsun'un ve Antalya'nın fethi (1207) ile Keykâvus b. Keyhüsrev ile Alâeddin Keykubad'ın taşıdığı unvanlara "Sultanü'l-berr ve'l-bahreyn veya Sultan-ül Bahreyn " unvanı da eklendi. Bu unvan denizciliğe verilen önemi ifade etmektedir. 1214 yılında Sinop'un fethiyle Selçuklu denizciliği ve ticareti büyük bir gelişme kaydetti. Alâiye'nin (Alanya) fethi ise Türk denizciliği için önemli bir başlangıç oldu.  İki Denizin Sultanı unvanı verilen Anadolu Selçuklu Sultanı I. Alaeddin Keykubat, Alanya ve Sinop Tersanelerinde inşa ettirdiği gemilerle filolar kurmuştur. Burada devrin en gelişmiş tersanesi kuruldu. Alanya Tersanesi, Türklerin kurmuş olduğu ilk organize tersane olarak kabul edilmektedir. İnşa tarihinden itibaren, sekiz yüzyıla yakın süre geçmesine rağmen tersane ayakta dimdik durmaktadır. Selçuklular devrinden kalma diri ve zinde tek tersane olan Alaiyye Tersanesi, vaktiyle Akdeniz"in egemenliğini elde tutan kadırgaların inşası için kurulmuş ve tersanede 80-100 tonluk tekneler yapılmıştır. İki Denizin Sultanının önemli bir başarısı da Moğolların istilâsına uğrayan Kırım'daki Suğdak şehrine denizden asker sevk edilmesidir. Bu ilk denizaşırı sefer başarı ile sonuçlanmıştır.

Anadolu Selçuklu Devleti’nin Moğol baskısına dayanamayarak 1308 yılında parçalanmasından sonra özellikle Batı Anadolu’da bir takım Uç Beylikleri kurulmuştur. Bu Uç Beylikleri, (Karesioğulları, Saruhanoğulları, Aydınoğulları, Menteşeoğulları, Candaroğulları) Türk Deniz Tarihi’nin hızını kaybeden gelişim sürecine yeni bir ivme, yeni bir heyecan kazandırmışlardır. Balıkesir ve civarında kurulan Karesi Beyliği (1302-1361) döneminde denizlere büyük önem verilmiş; Edincik’te bir tersane kurularak, gemi inşasına başlanmıştır. Bu gemiler hem Marmara’da hem de Kuzey Ege’de Bizans Donanmasının hareket serbestisini kısıtlamış; bölgedeki deniz güçleri için ciddi bir rakip olmuştur.

Aydın civarında kurulan Aydınoğulları Beyliği (1308-1390) özellikle Umur Bey döneminde denizcilikte büyük atılım yapmıştır. Çaka Beyden sonra denizciliğe büyük önem veren diğer bir Türk Beyi ise Aydınoğlu Umur Bey'dir. Umur Bey, beyliğini genişletmek üzere fethettiği İzmir üzerine aynı yıl Venedik, Rodos ve Kıbrıs filolarının taarruzları ile karşılaşınca, sahillerin emniyeti için güçlü bir donanmaya ihtiyaç olduğunu anladı. Umur Bey, 1334-1348 yılları arasında Ege’de, Bizanslılar ve Cenevizlilere karşı büyük başarılar kazanmış; Rodos’tan Çanakkale Boğazı’na kadar, Mora ve Rumeli kıyıları da dahil olmak üzere denizlerde kesin bir kontrol sağlamıştır. Bu yüzden Venedik ve Ceneviz ticareti tehlikeye girmişti. Keza adalardaki Latin prensliklerinin hakimiyetleri de tehlike içindeydi. Marina Sanudo'nun mektupları arasında bulunan 1328 tarihli Eğriboz'dan aldığı bir mektupta, sayıları gittikçe artan Türklere karşı bir çare bulunamadığı takdirde, adaların bunların eline geçeceğine dâir haber bulunmaktadır. Bu haber artık uzak mesafelere gemi sevk edebilen Türklerin gemi inşa teknolojisinde önemli mesafeler kat ettiğini göstermektedir.

Umur Bey 1335'te irili ufaklı 276 gemi ile Mora'ya bir akın yapmıştı. Bu sefer 1339 yılında tekrarlandı. Yeni bir donanma ise 1342 de 380 gemi ile Meriç ağzına kadar gidip dönmüştü. Umur Beyin Türk denizciliğine katkısı çok olmuştur. Nitekim Umur Bey'in denizcilik geleneğine âit özellikle Osmanoğulları tarafından benimsenmiştir. Osmanlı deniz gücünün ilk çekirdeğini de bu Beylik oluşturmuştur.

Bunlardan gemicilerin "Gazi Umur cânı içün" diyerek yemin etmeleri dikkat çekmektedir. Nitekim belge mahiyetindeki bu ifade cümle içinde şöyle anılmaktadır:

"Aydın Bey-oğlu Gazi Umur Bey gemilere binüp gazalar iderdi. Âl-i Osman beylerinden gemi ile evvel gazi iden Umur Bey'dir. Nice kerre velâyeti zâhir olmağın gaziler Gazi Umur cânı içün - deyu yemin ederlerdi".

Düşmana karşı son derece atak ve taktik baskın şeklinde manevralar yapan Umur Bey, çetin deniz muharebelerinin birisinde şehit olmuştur. Umur Bey gibi gemiciliğe ve denizciliğe önem veren Menteşe, Saruhan ve Karesi beylikleri de Akdeniz'de korsanlığa başlamışlardı. Esasen Çaka Bey'den beri korudukları denizcilik geleneğini devam ettiriyorlardı.

Manisa ve civarında kurulan Saruhanoğulları Beyliği (1313-1390) sürekli olarak Umur Beyin denizdeki faaliyetlerine destek sağlamıştır. Özellikle Süleyman Bey, Umur Beyin Donanmasına gemi, üs ve onarım yönünden büyük kolaylıklar sunmuştur.

Osmanlı İmparatorluğu, bu Beyliklerin denizcilik birikimi, üs ve liman kolaylıkları ve tersanelerinden önemli ölçüde istifade etmiştir. Fatih Sultan Mehmet, o döneme kadar akın donanması hüviyetinde olan Osmanlı Donanmasını ateşli silahlarla teçhiz ederek, stratejik bir boyut kazandırmıştır.

Beyliklerdeki denizci karakter, bir anlamda Akdeniz’e kök söktürecek güçlü Osmanlı Donanmasının doğal alt yapısını oluşturmuştur. Osmanlı İmparatorluğu genişledikçe, Anadolu’daki Türk Beyliklerinin etkileri kaybolmuş ve bu Beylikler Fatih Sultan Mehmet (1451-1481) döneminde tamamen İmparatorluk sınırlarına dahil olmuştur.

Kaynakça:

Osmanlı Denizcilik Tarihi, İdris Bostan
Osmanlı Denizciliğinin İlk Devirleri – Türk Tarih Kurumu – 2001
Türk Donanma Tarihi

Kaynak: Koster Dergisi