Kriz Dönemi Stratejileri

Kriz Dönemi Stratejileri

Türkiye olarak dünya genelinde hedeflediğimiz noktaya ulaşabilmek için denizcilik sektörümüzün öncelikli sektörlerden biri olması gerektiğini hepimizin bilmesi ve bu milli mücadelede üzerimize düşen görevi yapması gerekir. Bu konuda devlet teşvik politikaları da önemli rol oynamaktadır. Deniz taşımacılığı ve gemi inşa sanayisi yüksek katma değere dayalı olması neticesinde Türkiye'nin dış ticaret açığını azaltmada en etkili sektörlerden biri olmaya hazırdır. Ayrıca, deniz taşımacılığı ve gemi inşa sanayisi işsizlik oranının azaltılmasında da çok önemli rol oynar. Dünyada gelişmiş ülkeler, denizciliğe ve gemi sanayisine stratejik sektör olarak bakmakta ve desteklemektedirler. Ülkemizde de bu yönde çeşitli çalışmalar yapılmakta fakat yeterli olmamaktadır. Denizcilik sektörü bugünkü duruma bakıldığında, 2008 yılından itibaren yaşanılan krizi artık geride bırakmakta ve son dönemde yatırımcıların tekrar ilgi alanı haline gelmektedir. Öte yandan piyasaların daha da artması ön görüldüğü için gemi fiyatları da navlun piyasasıyla paralel olarak artmaktadır. Evet, kötü günleri geride bıraktık ama ders almak ve ileride daha güçlü olmak için dikkat edilmesi gereken stratejilerin neler olduğunu öğrenmek zorundayız. Türk armatörlerinin önümüzdeki yılları nasıl değerlendirecekleri ve yaşanabilecek ekonomik krizlerde nasıl bir yöntem izlemeleri gerektiği önemlidir. Burada armatörler tarafından yapılması gerekenlerin en başında maliyetlerden ve hatalardan dolayı oluşan zararları minimuma indirmek için etkin bir filo yönetimine sahip olmak gerekmektedir. Etkin bir filo yönetimi demek gemilerin profesyonelce yönetildiği bir ofis kadrosuna sahip olmak demektir. Ayrıca düşük işletme giderlerine sahip olan gemilere yapılacak yatırımlar da diğer bir seçenektir. Örneğin bir gemi seçerken yakıt tüketimi, yedek parça sarfiyatı, makine toleransları en önemli parametreler arasındadır. Denizcilik Sektöründe son yıllarda yaşanan ekonomik krizler neticesinde çıkan sonuçlara göre sektörün önümüzdeki dönemlerde daha dikkatli ve tedbirli olması gerektiği aşikardır. Geminin yaşının artması sonuç olarak işletme giderlerinin de artmasına neden olacaktır. İstanbul Deniz Ticaret Odası verilerine göre Türk denizcilik filosunun yaşlandığı görünmektedir. Ekonomik olarak yaşanan kriz dönemlerinde şirketlerin zarar etmesinin en büyük nedenlerinden birisi gemilerin yaşlı olması, Port State tutuklamaları ile birlikte geminin değerinin düşmesi ve yüksek işletme giderlerine sahip olmalarıdır. Yeni gemilere sahip olmak firmaların işletme giderlerini azaltmakta ve daha uygun şartlarda chartering sözleşmelerinin yapılmasına imkan sağlamak ile birlikte Port State denetimlerinde de daha başarılı sonuçlar alınmasına ve gemilerin ticari faaliyetlerinden yoksun kalmamasını sağlamaktadır. Ayrıca bu rekabetçi ortamda sektöre hizmet veren armatörlerimizin denizcilik sektöründe itibar kazanmasına da sebep olmaktadır. Büyük kriz dönemleri nakit sıkıntısı nedeniyle yeni yatırımlara fırsat veremeyebilir. Bu tip sorunların çözümü için, kriz yaşanan dönemlerde Türk armatörlerimizin farklı büyüklüklerde olan kardeş gemi gruplarına yönelmeleri gerekmektedir. Kardeş gemilerden oluşan filolarda birden fazla şirket de olabilir. Bu strateji kriz dönemlerini aşmak için yabancı armatörler tarafından benimsenen bir işletme sistemidir. Aynı zamanda yapılacak iş birliği sayesinde farklı ülkelerin armatörleri ile işletme ve zamanlama esnekliği sağlanarak rekabet seviyesinin yukarı çıkması sağlanacaktır fakat ülkemizin denizcilik sektöründe kardeş gemi ve şirket anlayışı bulunmamaktadır. Armatörler genellikle filolarını kendileri işletmektedirler. Bu tür anlayışlarda riskin paylaşılmaması nedeniyle kriz dönemlerinde sektöre ait birçok şirketin iflas boyutuna taşınmasına sebebiyet vermektedir. Türk denizcilik sektörümüzün güçsüz bir bilanço ve yüksek borç seviyesine sahip olması, gelecekteki yatırımlarını ve yeni gemi satın almalar ile ilgili kredi imkanlarını azaltmaktadır. Özellikle de küçük ölçekli armatörlerimizin borçlarının ödeyememeleri nedeniyle ellerindeki gemileri düşük fiyata satmak zorunda kaldıkları bilinmektedir. Küçük ölçekli armatörlerimizin bu durumlarda uygulamaları gereken yöntem “ortak havuzlar oluşturmak” olmalıdır. Bunların yanı sıra Türk armatörleri, yabancı bayrak ile gemi işletme, yabancı tersanelerde bakım-onarıma girme ve yabancı kaynaklı gemi işletme şirketlerini tercih etmeleri Türk denizcilik sektörünün daha da zayıflamasına neden olmaktadır. Türkiye denizcilik sektöründe bir kez daha zihniyetin değişmesi gerektiğini savunmak gerekmektedir. Yabancı şirketler ile yapılması gereken iş birliğinin, uzun vadeli çıkarlar göz önünde bulundurularak yapılması yeni yatırımcılar için bir fırsat yaratabilmekte ve bizler bu fırsatları ülkemizin sektörel gelişimi için nasıl kullanabiliriz? Üzerinde durmamız gereken konu budur. Eğer dış ticaret ile taşıdığımız mallarının %80’nin deniz yolu ile olduğunu düşünürsek denizcilik sektörünün her geçen gün öneminin arttığı ortadır. Sonuç olarak devlet tarafından da Türk denizcilik sektörü teşvik edildiği takdirde, alınacak diğer mali tedbirler ile birlikte Türkiye’nin ana sanayilerinden biri olan gemi inşa sektörü ve denizcilik sektörü krizin etkilerini en az zarar ile atlatacaktır. Böylelikle hem istihdam alanında hem de ülkeye döviz girdisi bakımdan Türkiye ekonomisine olumlu yönde yansıyacaktır.