Krizlerle Mücadele ve Geleceğe Dair Planlamalar

Krizlerle Mücadele ve Geleceğe Dair Planlamalar

Koronavirüsün (Kovid-19) getirdiği zorlukları iş dünyasında hepimiz birlikte gördük. Bu süreçte hedeflerimiz; çalışanların ‘sağlıkla kalmalarını’ sağlamak, finansal sürdürülebilirliği devam ettirmek, tedarik zincirinin esnekliğini değerlendirmek ve uzaktan çalışma sistemlerimizi geliştirmek oldu. İşletmeler, her ne kadar bu paremetreleri değerlendirmiş olsalar da, pandeminin yol açtığı iş sürekliliği kaygıları veya likidite konuları şirketlerin belini kıran bir tablonun ortaya çıkmasına neden oldu.

Hükümetler tarafından uygulanan kısıtlamaların gevşemeye döndüğü bu günlerde, hepimiz geleceğe dair bazı tahminlerde bulunabiliriz. Kovid-19’dan sonra ‘yeni normal’e hazırlanmak için “Bu salgından ne tür dersler çıkarmalıyız, organizasyonlarımızın kriz sonrası bir dünyada gelişmesini nasıl sağlayabiliriz?” sorularına cevap bulma büyük önem arz ediyor.

Teknoloji kullanımı

Teknoloji, küresel salgın döneminde temel faaliyetleri gerçekleştirme şeklimizi yeniden gözden geçirmemizi sağladı. Borsalar kapalı olmasına rağmen faaliyetlerini devam ettirdi. İngiltere sanal bir parlamento kurdu. Dünyanın dört bir yanındaki iletişim merkezleri, bazıları beklenen müşteri hizmet seviyelerini korumak için yapay zekayı kullanarak uzaktan çalışma yöntemlerine geçti. Microsoft Teams veya Zoom gibi hepimizin yeni yeni öğrendiği birçok teknoloji ve araç hayatlarımızı kolaylaştırdı.

Kültürel ve davranışsal değişimler

Birçoğumuz için, küresel salgın geleneksel gücü önemsiz kıldı. Teknoloji, krizin ortasında çoğu kuruluşun esnekliği için ortak payda oldu. Ayrıca, video konferans platformları ve iş birliği araçları aracılığıyla evden çalışan, iş arkadaşlarıyla bağlantı kuran insanlar gibi önemli kültürel değişimlerin artmasına yardımcı oldu.

Çevrimiçi satışlar ve hizmetler birçok ülkede zaten hızla büyürken, çevrimiçi perakende satışlar da daha da arttı. Sadece gıda ve ev ihtiyaçları değil, eğitim ve eğlence konularında da hizmet talebinde artış görüldü. Kovid-19, önemli bir sosyal, ekonomik ve teknolojik dönüşüme yol açtı. Açıkçası, krizin en kötüsü geçtikten sonra eski yaşam, çalışma veya iş yapma yöntemlerimize geri dönmemiz biraz zor gözüküyor. Yarının çok farklı olacağı kesin. Bu nedenle bugün geleceği yeniden şekillendirmeye başlamalıyız.

Devletlere düşen bazı görevler

Devletler küresel salgın sürecinde; insan hayatını koruma ve işletmeleri salgın kaynaklı sıkıntılardan kurtarma adına bir dizi önemli kurallar ve düzenlemeleri hayata geçirdi. Bu durum hükümetlerin etkinliğini daha da artırdı. Bu önlemler çok büyük bir ekonomik ve sosyal maliyete neden olduğundan, devletler gelecekte başka bir salgın durumunda ülkelerinin aynı ölçüde etkilenmemelerine odaklanmalıdırlar. 

 

 

 

 

10 yıl önce yaşanan mali krizin ardından ülkeler, küresel finans sistemini güçlendirmek için 15 binden fazla yeni yasa çıkardı.  Hükümetlerin, güvenilir politikalar sergileyerek var olan krizin güven ortamına zarar vermesine engel olmaları büyük önem taşımaktadır. Bu tür krizlerde en önemli politikalardan biri ‘güvenli’ bir politika yürütmektir.

Krizle mücadelede birlikte hareket etmek faydalı bir bakış açısı olacaktır. Her ülke kendi ekonomik ve sosyal kalkınması için birincil sorumluluğa sahip olsa da, devletler kendi yetenek ve sorumluluklarına uygun olarak dayanışma içinde çalışmaya devam etmek zorundadır. İleriye dönük olarak istihdam yaratma, refahı artırma, sağlık ve eğitime erişimi güçlendirme, dengesizlikleri düzeltme, çevresel ve sosyal olarak sürdürülebilir kalkınma yolları tasarlama ve uygulamaya koyma, güçlü bir toplumsal cinsiyet eşitliği perspektifine sahip olma yolunda küresel boyutta çalışmalar yapılmalıdır. Aynı zamanda tüm ülkelerin desteklediği adil, kapsayıcı ve sürdürülebilir bir küreselleşmenin temeli oluşturulmalıdır.

Durumu deniz taşımacılığı açısından değerlendirecek olursak, bu tip krizlerde özellikle küçük işletmelerin ‘büyük kriz’ dönemlerinde nakit sıkıntısı nedeniyle yeni yatırımlara fırsatı olmayabilir. Kriz kaynaklı sorunların çözümü için, Türk armatörlerimizin farklı büyüklüklerde olan kardeş gemi gruplarına yönelmeleri isabetli olacaktır. Kardeş gemilerden oluşan filolarda birden fazla şirket de olabilir. Bu strateji kriz dönemlerini aşmak için yabancı armatörler tarafından benimsenen bir işletme sistemidir. Aynı zamanda yapılacak iş birliği sayesinde, farklı ülkelerin armatörleri ile işletme ve zamanlama esnekliği sağlanarak rekabet seviyesinin yukarı çıkmasına imkan tanınacaktır fakat ülkemiz denizcilik sektöründe kardeş gemi ve şirket anlayışı bulunmamaktadır. Armatörlerimiz genellikle filolarını kendileri işletmektedirler. Bu durum; riskin paylaşılmamasına ve bunun sonucunda birçok şirketin iflasla karşı karşıya gelmesine sebebiyet vermektedir.

Türk denizcilik sektörünün güçsüz bir bilanço ve yüksek borç seviyesine sahip olması, gelecekteki yatırımlarla ilgili kredi imkanlarını azaltmaktadır. Özellikle de küçük ölçekli işletmelerin borçlarını ödeyememeleri nedeniyle ellerindeki gemileri düşük fiyata satmak zorunda kaldıkları bilinmektedir. Bu tip durumlarda armatörlerimizin uygulamaları gereken yöntem ‘ortak havuzlar oluşturmak’ olmalıdır.