Doç. Dr. Betül Yılmaz Öztürk: "Her bir adım günü değil, geleceği kurtarmak adına atılmalıdır"

Doç. Dr. Betül Yılmaz Öztürk: "Her bir adım günü değil, geleceği kurtarmak adına atılmalıdır"

Doç. Dr. Betül Yılmaz Öztürk, Marmara Denizi’nde oluşan deniz salyasının oluşma nedenlerini anlattı.

adscode

Deniz salyası nasıl meydana gelmektedir?

Öztürk, biyolojik ve kimyasal pek çok bileşenin bir araya gelmesi ile oluşan deniz salyası ya da deniz kiri olarak adlandırılan oluşuma ilişkin konuştu. Deniz salyasının, su içerisinde bulunan fitoplanktonlar ya da mikroalgler tarafından fotosentez ürünü olan karbonhidrat türevi yüksek koloidal özelliğe sahip ekzopolimerik polisakkaritlerden meydana geldiğini anlatan Doç. Dr. Betül Yılmaz Öztürk, “Tek hücreli olan bu canlılar bir arada bulunabilmek için koloniyal form oluştururlar ve mukus salgılarlar. Su içerisinde yön değiştirme, hareket etme ya da kendini koruyabilmek için bu mukus salgısını doğal olarak oluştururlar. Böylece yaşam süreçlerinde oluşan bu salgı, tamamen doğal bir ürün olarak meydana gelir. Deniz içerisinde bulunan fitoplanktonlar ya da mikroalgler su içerisinde askıda bulunup aktif hareket etme yeteneği olmayan pasif bir şekilde hareket eden, fotosentetik tek hücreli ya da çok hücreli organizma gruplarıdır. Özellikle ortam içerisinde çok yoğun şekilde azot ya da fosfor gibi bileşiklerin bulunması bunların büyümesini ve çoğalmasını artıran etkenlerdendir; daha sonrasında da yaşamlarını idame edebilmeleri için sürekli bu besinleri kullanırlar. Fitoplanktonların aşırı derecede çoğalması sonucunda toplu ölüm meydana gelir. Bu hücrelerin bir arada ölmesiyle mukus serbest hale gelir. Etrafta bulunan partiküllerle birleşerek şu an Marmara Denizi’nin yüzeyini tamamen kaplayan deniz köpüğü, deniz salyası, deniz kiri olarak adlandırılan yapıyı oluştururlar.”

Doç. Dr. Öztürk, bu oluşumun birden fazla nedeni olduğunu belirterek, nedenleri beş kategoride değerlendirdi:

Küresel ısınma:

Dünyanın etkisi altında olduğu küresel ısınmadan denizlerimiz de etkilenmektedir. Marmara Denizi’nde son 40 yılda 2 ila 2,5 santigrat derece arasında su sıcaklığı artışı gerçekleşmiştir. Bu artış deniz içinde yaşayan, özellikle sıcaklığa çok duyarlı olan mercan gibi organizma grupları için oldukça önemli bir sıcaklık değişimidir, hatta onların tamamen ortadan kalkmasına bile neden olabilir. Sadece mercanlar değil, onların içerisinde yaşayan balık larvaları, balıklar ya da deniz kabukluları gibi çeşitli deniz canlıları da onlarla beraber maalesef yok olabilirler sıcaklık artışı devam ettiği sürece. Deniz salyasını üreten fitoplanktonlar mezofilik canlılardır ve sıcaklık arttıkça bunların üremeleri ve çoğalmaları gittikçe hızlanabilmektedir.

Marmara Denizi’nin jeolojik özelliği:

Marmara Denizi, Karadeniz ve Akdeniz’den gelen su akıntıları ile beslenmektedir. Meydana gelen bu iki tabaka, sirkülasyon oluşmasını engellemektedir. Normalde açık denizlerde ya da okyanuslarda dairesel bir sirkülasyon meydana gelirken Marmara Denizi’ne özgü doğu batı şeklinde bir deniz akıntısı meydana gelmektedir. Bu akıntının deniz salyası ile alakası şöyledir; fitoplanktonlar çoğalmaya başladığında akıntının hızıyla beraber parçalanmalar, mukus parçacıklarının etrafa saçılması ortaya çıkar ve böylece parçalanan yapılar, bakteriler tarafından çok daha rahat bir şekilde parçalanıp ortamdan uzaklaştırılabilmektedir. Ancak Karadeniz’den gelen akıntı, özellikle Marmara Denizi’nin üst kısmı bu akıntıyla beslenmekte, boğazlardan geçtikten sonra açık alanda gittikçe yavaşlamakta, özellikle körfezlerde ise durgunluk haline gelmektedir. İşte deniz salyasını oluşturan organizmalar için bu, onların en istediği şartları sağlamaktadır.

Fitoplanktonlarla beslenen canlıların ortamdan uzaklaşması ya da azalması:

Mikroalgler besin piramidinin en alt kısmını oluşturmaktadır. Bu da şunu ifade eder, birçok organizma grubu bu fitoplanktonlarla (mikroalgler) besleniyor; balıklar, deniz midyesi, denizhıyarı gibi deniz kabukluları ile ilgili çok çeşitli canlı grupları bu organizmalarla beslenmektedir. Ancak bunların sayısının azalması, fitoplanktonların gittikçe artması deniz salyasının eksilmemesine neden olmaktadır.

Deniz salyasının kendi kendini beslemesi:

Azot ve fosforlu bileşiklerin bulunduğu ortamda aşırı derecede çoğalan fitoplanktonlar iki üç haftalık döngüleri süresinde toplu olarak ölebilmektedir. Dibe çöken bu organizma atıkları bakteriler tarafından çözünülüp ortama tekrar azot ve fosfor gibi bileşikleri sunmakta ve bununla beslenen organizmalar tekrar tekrar çoğalma ve büyüme evresine girmektedir. Bu şekilde deniz salyası kendi hayatını idame edecek şekle gelmektedir.

En önemli etken atıklar:

Dolaylı ya da doğrudan atılan atıklar. Özellikle 1970’li yıllardan sonra şehirleşme ve sanayileşme ile beraber evsel, endüstriyel atıklar, özellikle gemi ticaretinin çok yoğun olduğu bu bölgede gemiden gelen atıklar ve tarımdan gelen atıkların her biri Marmara Denizi’nin değişen iklim şartlarıyla beraber aşırı derece yüklenmesine sebep olmuştur ve bu canlıların burada çoğalmasına fırsat vermiştir.”

Ekolojik ve ekonomik etkiler

Deniz salyasının ekolojik ve ekonomik etkilerine ilişkin de bilgilendirmede bulunan Doç. Dr. Öztürk, “Deniz salyası ortamdaki organizmaların tamamen çeşitliliğinin azalmasına neden olmaktadır. Fitoplanktonların yüzeyi bir bariyer gibi kaplaması diğer canlıların yaşamını tehdit ederek, deniz fauna ve florasını ciddi anlamda etkilemektedir. Tabii bir de bunun ekonomik etkileri olacaktır. O bölgede yaşayan insanların sağlığı, daha sonrasında turizm ciddi anlamda etkilenecektir. O bölgede ağır sanayinin soğutma suyu olarak kullandığı deniz suyunu artık kullanamayacak duruma gelmesi durumları büyük ekonomik kayıpları beraberinde getirecektir. Bununla beraber hem oradaki ekolojik dengenin çökmesine, hem de ekonominin kötüye gitmesine neden olacaktır” dedi.

Ne yapılmalı?

Diğer bölgelere bulaşıp bulaşmayacağı konusunda çokça soru sorulduğunu belirten Öztürk, “Ciddi önlemler alınmazsa bu kadar yaygın olmasa da bölgesel olarak bu organizmaların çoğaldığını diğer denizlere de yayılabileceğini görebileceğiz. Atıklarımız kontrollü bir şekilde, tamamen artırım tesislerinden, ciddi bir şekilde arıtıldıktan sonra verilmelidir. Ciddi bir atık yönetim planı ortaya çıkartılmalıdır. Bu sadece denizler değil, akarsu, göl ve yer altı kaynak sularımız için de değişen iklim şartlarıyla paralel bir şekilde düzenlemeler ile gerçekleştirilmelidir. Her bir adım günü değil, geleceği kurtarmak adına atılmalıdır” uyarısında bulundu.