TÜBİTAK BAŞKANI HASAN MANDAL: "MÜSİLAJDA YAYILIMLI KİRLİLİK SÖZ KONUSU"

TÜBİTAK BAŞKANI HASAN MANDAL: "MÜSİLAJDA YAYILIMLI KİRLİLİK SÖZ KONUSU"

‘Acilen kimyasal gübre, ilaçtan kurtulmamız lazım, yoksa müsilaj bitmeyecek’ diyen TÜBİTAK Başkanı Hasan Mandal, müsilajdan kurtulmanın Marmara’yı kurtarma anlamına gelmediğini söyledi.

adscode

TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Hasan Mandal, son dönemdeki müsilaj bildirimleri, Marmara Denizi’nin durumu ve iklim projeksiyonları ile ilgili Milliyet’e konuştu. Son günlerde müsilajla ilgili yapılan bildirimlerin polenlerden kaynaklandığını belirten Mandal, müsilajdan kurtulmanın Marmara’yı kurtarma anlamına gelmediğini söyledi. Mandal, “Orada hâlâ aradığımız yaşam yok. Özellikle hareketliliğin olduğu boğaz bölgelerinde balıkçılık yapılmamalı diyor hocalarımız” dedi. TÜBİTAK Başkanı Mandal, Milliyet’e şu açıklamada bulundu:

Gübre, ilaçtan kurtulmalı: Müsilajda bir fabrikadan gelen noktasal, bir de yayılımlı kirlilik var. Sistemin yaklaşık 3’te 2’si yayılımlı atıklardan geliyor. Bir anda yağmur yağıyor, toprağın içindeki bütün kimyasallar denize geliyor. Kapalı deniz olan Marmara’ya geliyor özellikle. Geçmişte neden olmuyordu da geçen yıl oldu? Geçen yıl yağan çok hızlı yağmurlar, onu sel halinde denizle buluşturuyor. Önemli kısmı tarlalardan geliyor. Onun için acilen kimyasal gübre, ilaçtan kurtulmamız lazım, yoksa müsilaj bitmeyecek. Geçen sene müsilaj kavramı hayatımıza girdi. Denizdeki en ufak farklı bir gözlem, ‘Müsilaj mı’ sorusunu gündeme getiriyor. TÜBİTAK MAM ekibi, ODTÜ ve İstanbul Üniversitesi ekibi olsun şu anda görünenlerin müsilaj noktasında olmadığı yönünde. Bizim arkadaşlar erken aşamada biraz gördüklerini söylüyorlar nisan ayında ama şu anda son 1 haftada yapılanların hepsi polen odaklı olduğu söyleniyor. Bu yarın olmayacağı anlamına gelmiyor. Çünkü bunun en büyük sebebi azot-fosfor dengesinin yüksek olması ve oksijenin azalmış olması. Burada bir iyileşme var mı diyorsanız, yok. ODTÜ’deki hocalar daha kötü senaryo söylüyor, ne yazık ki oksijen miktarı geçen sene göre daha da azaldı. O zaman niye müsilaj görmüyoruz. Müsilajı oluşturan parametreleri yüzde 100 biliyoruz dersek doğru olmaz. Hayvanların dışkısı en çok etkileyen konulardan birisi. Fabrikalarda da mutlaka arıtma yapılmalı ama olayın büyüklüğünü görmemiz lazım.

Dip balığı yemeyin: Marmara Denizi Eylem Planı Bilim ve Teknik Kurulu’muz var. Müsilajdan kurtulmamız Marmara’yı kurtardığımız anlamına gelmiyor. Orada hâlâ aradığımız yaşam yok. Balıklar müsilajı oluşturan ortamdan besleniyor, planktonlardan. Biz o balıkları yok ettiğimiz sürece sistem ona cevabını vermiyor. Bu yıl müsilajı görmezsek de bozulma bitmiş olmayacak. Temmuz ve ağustosa geldiğimizde 37 proje bitecek. Müsilajda erken uyarı sistemi çalışılıyor. Yüksek çözünürlüklü uydu görüntüleri. Değişik bazı tipleri var. O tip balıklarımız olsaydı bunun gelişmesini engelliyordu. Onlar azaldığı için oluyor diyorlar. Biraz da avcılıktan dolayı. Marmara’da avcılık yapılmasın değil ama özellikle hareketliliğin olduğu Boğaz bölgelerinde balıkçılık yapılmamalı diyor hocalarımız. Ege’den Marmara’ya girişin olduğu bazı yerlerde balıkçılık yasaklansın diyorlar. Balığın geçişinin olduğu, ürediği yerler. En azından olta balıkçılığı değil de diğer balıkçılık. Sağlık Bakanlığı düzenli kontrollerini alıyor. Balık yenebilir mi? Dip balığı noktası biraz daha riskli ama onun dışında yenebilir noktasında görüyorum.

‘Türkiye iklim göçünün ekseninde’

TÜBİTAK Başkan Hasan Mandal, küresel iklim değişikliğine dikkat çekerek, şunları dedi:

“Dünyada sıcaklık artışı 1.1, 1.2 derecelerde. Marmara Denizi’ndeki artış 2 derece. Almanya’nın Fransa’nın aldığı önlem benim için yeterli olmayabilir, benim coğrafyam daha hassas. 1.1 derecelik artış bizim coğrafyamızda 1.3, 1.4 dereceye ulaştı bile. 2050’deki risk hedeflerini ne yazık ki Türkiye olarak geçtik. Marmara’da 2 derece, tehlike çanlarının çaldığı bir ortam demek. Akdeniz havzasındaki sıcaklık küresel ortalamadan 0.4 derece daha fazla. Şimdiden 1.4’teyiz. Normalde olması gereken 0. Dünya bunu 1.1’e çıkarmış. Akdeniz 1.4, Marmara da 2 derece.

Dünya nüfusunun 9 milyarı bulacağını, 3’te 1’inin suya ulaşamayacağını söyleyen Prof. Dr. Mandal, Türkiye’nin bundan en fazla etkilenecek ülkelerin arasında olduğunu ifade etti:

“Bulunduğumuz coğrafyanın özelliğinden dolayı. Şu anda Ukrayna’daki, Suriye’deki, Irak’taki, Afganistan’ı göçmeni konuşuyoruz. İleride konuşacağımız iklim göçmenleri olacak. İklimden insanlar göç etmek zorunda olacak. Burada konuşulan rakam 800 milyonlarda. Türkiye bunun ana ekseninde duruyor. Gerekli önlemler alınmazsa, Türkiye iklim göçmeni alacak ülkelerin başında. Biz hep göçmen kabul ediyoruz ama kendimiz göç etme noktasında risk yaşayan bir ülkeyiz esasında. Göçler neden olur? Ya savaştan olur, bir de kuraklık, su yok. bitki yok. ne yapacaksınız, başka yere göç edeceksiniz. Gelecekteki savaşlar gıda savaşları.”

Kırşehir’de topraksız tarım

TÜBİTAK Başkanı Hasan Mandal, Türkiye jeotermalde kapasite olarak 4’üncü ülke olduğunu vurgularken “Bakıldığında toryum gibi, bor gibi. Her ülkede olmayan bir şey. Kısmi ısınma boyutu Afyonkarahisar, İzmir taraflarında var. Biraz daha yenilik boyutuna gitmek lazım. Kırşehir’de jeotermal sera var. Toprak yok. Antalya’dan fazla verim alınabiliyor. Kışın seracılık yapılıyor, 1000 metre yükseklikte domates yetiştiriliyor. Tekrar kullanabildiğiniz bir şey, yerin altında besliyorsunuz. Jeotermalden lityum elde edebiliyorsunuz. Niğde, Nevşehir, Kırşehir gibi yerlerde bu kullanılabilir” dedi.

Küçük nükleer santral önerisi

Prof. Dr. Hasan Mandal, TÜBİTAK olarak enerjide hidrojen ve yeni nesil nükleer gibi alanlarda olduklarını söyledi ve şu bilgileri verdi:

“Yeni nesil nükleer reaktörler 4. nesil olarak geçen güvenilir, ufak, modüler, ucuz nükleer santraller. Akkuyu gibi devasa değil. Bunda uranyum yok. Toryum kullanılması lazım ve toryum Türkiye’de. Bunlar Türkiye için kesinlikle alternatif olabilir. Bunları ufak bir bölgeye götürebilirsiniz. Ergimiş tuz reaktörü de denilen bu reaktörlerde nükleer silah kavramı yok. İçinde uranyum olmadığı için güvenilirliğe götürüyor. Hidrojen ve yeni nesil nükleer santraller, bütün dünyada petrolün yerine geçecek olanlardır.”