“Kimsenin lütfuna olma talip, Bedeli cevher-i hürriyettir.”

“Kimsenin lütfuna olma talip, Bedeli cevher-i hürriyettir.”

Piyasa ve rekabet… Günümüz ticari hayatının temellerini oluşturan bu iki kavram, günlük iş
rutinimizin de ana hatlarını oluşturuyor. Naçizane birer oyuncusu ve yapıcısı olduğumuz koster navlun
piyasalarında artık her günün hikayesi bir öncekinden ve bir sonrakinden oldukça farklı; üstelik her
yeni güne bir öncekine olduğundan daha hazırlıklı, bir önceki gün olduğumuzdan daha sağlam
başlamak mecburiyeti var. Zira rekabet artık daha keskin, daha çok can yakıcı.
Tarihsel süreç içerisinde sektörümüzde telefondan telekse, teleksten faksa, fakstan e-posta’ya ve
nihayet anlık mesaj uygulamalarına evrilen iletişim araçlarımız “hız”ın ne kadar belirleyici,
yenilikçiliğin ne kadar elzem olduğunun göstergeleri. Armatör ve kiracının ihtiyaçları doğrultusunda
bir araya geldikleri piyasada oyunun uygulayıcıları da kiralama departmanı profesyonelleri ve
brokerler… İletişim araçlarını nasıl kullandığınız, hızınız ve sahip olduğunuz enformasyon ile donanım
rekabette ne kadar öncü olacağınızın belirleyicilerinden bazıları. Keşke belirleyiciler sadece bunlardan
ibaret olsaydı. Sektörümüzde olduğu gibi neredeyse bütün ticari faaliyetlerde artık daha kompleks
enstrümanlar ve faktörler en az yukarıda sayılanlar kadar etkili. Bunlar arasında belki de en dikkat
çekici olanı “insan ilişkileri”. Hemen her şey dijitalleşip hızlansa da “insan faktörü” hala belirleyicilikte
en etkin unsurlardan biri. Armatör, kiracı, broker ve kiralama profesyonellerinin her biri inisiyatif
alma ve/veya karar verme pozisyonunda olan “gerçek kişiler”. Onların fikirleri, alacakları inisiyatif ve
kararlar belirleyici. Bunlar arasında brokerlerin pozisyonları diğerlerinden biraz daha farklı elbette.
Brokerlerin “aracılık” etme pozisyonunun zaman içinde biraz değişmiş olduğunu kabul etmek
gerekiyor. Bu değişimin uzun süredir hakim olan navlun piyasaları koşulları (kiracı piyasası) baskısıyla
bir evrimleşme olduğu da söylenebilir. Bu evrimleşmenin de armatör ve gemi işletmecileri aleyhine
olduğu… Piyasa ve rekabet baskısı altındaki brokerlerin artık “aracılık” etmekten ziyade bir tarafa
“angaje” olmak eğiliminde olduğunu, hatta ve hatta angaje olduğunu, angaje olunan tarafın da, hiç
kuşkusuz, kiracı tarafı olduğunu söylemek çok da yanlış olmaz. Aracılık müessesesini hem etik hem de
profesyonel kurallar ve teamüller içerisinde yaşatmaya çalışan, aracılık prensiplerine hala bağlı
brokerleri tenzih ediyoruz elbette. Ancak, yukarıdaki satırlarda sözü edilen angajmanın rekabete bir
ölçüde haksızlık bulaştırdığını da tespit etmek gerekiyor. Hatta iş çoğu zaman öyle bir noktaya geliyor
ki; bir tekil kiracı birden fazla broker ile çalışmak suretiyle oluşturduğu panel sistemi içinde sadece
armatörleri değil, panel brokerlerini de rekabet içerisine sokarak sağlayacağı faydaya (en uygun gemi
/ en düşük navlun) en kestirme yoldan varmayı, üstelik bunu en sancısız şekilde yapmayı, başarıyor.
İlk bakışta bu süreç rekabetin özüne uygun görünse de rekabetin de prensiplerinin olması
gerektiğinin, manipülasyonun bu prensiplerden biri olmadığının, bu prensiplerin göz ardı edilmesinin
rekabet ortamını tümden ortadan kaldırdığının farkında olmak gerekiyor. Prensipleri olmayan bir
rekabet(!) ortamı daha iyi olanın kazandığı bir karşılaşma değil, “kurdun kuzuya kırdırıldığı” bir temsil
sahnesine benziyor daha çok.
Bu yazının amacı piyasa içerisinde bir soruna çözüm üretmek değil. Piyasanın kendi sorunlarını
çözmek gibi bir kudreti de var zaten. Ancak aracılık ve angajman arasındaki farkın fark edilmesi; aracı
olan ile angaje olanın birbirinden ayrılması, bu farkındalığın oluşturulması önemli. Piyasanın yaşaması
için bu şart. Aracılık titri altında göstereceğiniz angajman performansı sizi bu müessese içerisindeki
rakiplerinizin önüne taşıyabilir; lütfuna talip olduklarınızı memnun edebilir; ancak bunun, önünde
sonunda bir bedeli vardır.

***
Yeni dönemin eşiğinde…
Bir önceki sayıda (Eylül ayı sonları) koster armatör ve işletmecilerinin elinde umuda dair çok fazla bir
şey kalmadığını, içi verilerle doldurulmamış bir mevsimsellik umudunun da çok uzun süreli
olmayacağını dile getirmiştik. Haklı çıkmanın derin üzüntüsünü yaşadığımız ve 2019 yılının son
günlerini yaşadığımız şu günlerde 2019 yılını koster navlun piyasaları için çoktan “kayıp sene” olarak
kaydetmiş bulunuyoruz.
ISTFIX (www.istfix.com) verilerine göre 52. Haftalar itibari ile 2-4k DWT segmentinde geçen yıla
nazaran günlük kira kaybı yaklaşık %28; 4-6k / 6-8k ve 8-12k segmentlerinde ise yaklaşık % 26. Bu son
yıllarda görünen en keskin düşüş. Üstelik yıl sonuna yaklaştıkça navlun seviyelerinin yukarı yönlü
trend göstermesi halinin de bu sene kırıldığını gözlemliyoruz. Bu yeni yıla yönelik beklentileri de
zayıflatacak bir durum. Bu yeni halin, yeni inşa koster sayısının neredeyse yok denecek kadar az
olduğu bir döneme dair olduğunu da belirtelim. 2019 yılının son haftalarına girdiğimiz şu günlerde 1
Ocak 2020 itibari ile yürürlüğe girecek düşük sülfürlü yakıt uygulamalarının da fazladan bir baskı
unsuru oluşturduğunu, artan talebe bağlı olarak düşük sülfürlü “fuel oil” ve “marine gas oil”
fiyatlarının çok kısa sürede fahiş artışlar gösterdiğini, bunun da navlun piyasalarının sadece bugününe
değil yarınına da etki edeceğini söylemek kehanet olmaz. Artan konteynerizasyon talebi, değişen
birim tonaj ihtiyacı, kırılgan ekonomik gidişat, dünya üzerinde yeniden hakimiyetini hissettirmeye
başlayan korumacılık… Ajandamızdaki notlar ve veriler yeni yılın en azından ilk periyodu için çok umut
verici değil.
Hiç kuşku yok ki, yeni bir piyasanın, yeni dinamiklerin geçerli olacağı bir arenanın arifesindeyiz.
Dönüşüm, değişim, yenilikçilik ve adaptasyonun gündelik hayatımızda her zamankinden daha fazla
yer kaplayacağı bir döneme giriyoruz. Her yeni dönemin beraberinde fırsatları da getirdiğini
unutmamak gerekiyor.
Pruvanız neta, rüzgarınız kolayına olsun.